Ali Kırca
Ekranların sevilen Habercilerinden Ali Kırcayı sitemize sizler için konuk ettik. 31 Ocak 1994’de İlk kez ekranına çıktığınız Atv’de Çağdaş habercilik ve yorumculuk anlayışınızla televizyon haberciliğine farklı bir soluk getirdiniz . Sizi farklı kılan nedir? Nedir olmazsa olmazlarınız? Ben Televizyon haberciliğine TRT’de başladım, TRT özel kanallardan çok daha farklı bir yapıdaydı ama TRT de kaldığım süre içerisinde, yani 1974 den 1991e kadar hatta 1993’e kadar kalan süre içerisinde sorumlu yayıncılık ve kamu yararına yayıncılık konusunda meslek ilkelerini ve etik değerleri içselleştirdiğimi sanıyorum. TRT’nin eleştirile bilecek o dönemde pek çok yanı vardır ama, bu altını çizdiğim sorumlu yayıncılık ve kamu yararı meselesi bende içselleştirilmiş bir yayıncılık anlayışıydı.Bunu daha sonra özel kanalların daha çok sesli, daha özgür , daha renkli yapısıyla bütünleştirerek bir yere geldiğimi sanıyorum. Dolayısı ile TRT’den aldığım birikimler, özel kanallarda ki ortam içerisinde benim belki diğer arkadaşlarımdan daha farklı olmamı sağladı . Bide 31 Ocak 1994 de Türkiye’ye ilk Enkırmenlik uygulamasını ben getirmiştim. Onun öncesinde ben Amerika daydım , Amerika’da Washington temsilciliği yaptım sonra buraya geldim, 3 yıllık bir süreden sonra, Amerika’da Enkırmenlik modelini yakından gözledim ve habercilik açısından doğru olan modelin o olduğuna inandım.Ben kendi adıma, spikerlik eğitimi almadım yani işte diksiyon, fonotik vs gibi her hangi bir eğitimden geçmedim. Ama ekranda gazeteci olarak var olduğum için bunlara ihtiyaç duymadığımı düşündüm, ben gazeteci olarak haberleri anlatan , haberleri aktaran , haberleri paylaşan kişi olarak varım . Enkırmenliğin modeli esasında budur zaten kökeni gazeteci olmaktır dolayısı ile farklı bir model getirdim , ilk olması da çok önemliydi o gün bu gündür devam ediyor. Siyaset Meydanı bunca yıl taklidi becerilmeyen bir program olarak etkinliğini ve popülaritesini sürdürdü. Bunu nasıl başardınız? Başlangıçta bu denli başarılı olabileceğinizi düşünüyor muydunuz ? Bu programın bir misyonu olduğunu söyleyebilir miyiz? Siyaset meydanı, benim aslında Amerika yıllarında düşündüğüm bir projeydi, hatta Türkiye den ayrılırken çünkü TRT’ de bir gün süreyle Can DÜNDAR ile birlikte açık oturum programını yapmıştık ve pek çok konuyu TRT koşullarında gündeme getirmiştik ve tartışmıştık. Fakat o yarım kalan bir iş oldu, tamamlanması gerekiyordu o misyonun dolayısı ile hep kafamda Siyaset Meydanı projesi vardı , ATV’ ye girince onu hayata geçirdim. Siyaset Meydanı taklidi yapılan , benzeri yapılmaya çalışan bir programda oldu ama bugün hiç birisi hayatta değil .Siyaset Meydanı 12. yılında işte 13. yılına basacak ve halen varlığını sürdürüyor . Bunun nedeni bir kere yönetici olarak benim programda öne çıkmadan , kendimi programın bir parçası saymadan yani taraflardan biri olmadan her kese eşit mesafede duran tavrımdı sanıyorum, herhalde benim kişisel karakter özelliklerimden bunu başkası söylese daha doğru olur ama , bu hoş görülü tavrımın programa yansıdığını düşünüyorum ve Türkiye ’ninde çok doğru bir anında , doğru bir momentinde program gündeme geldi, çok hassas konuları tartıştık. Herkesin bunları konuşmaya, dinlemeye ihtiyacı vardı , hep ilkti konuştuklarımız , hep gerçekten tabular arka arkaya yıkıldı , parçalandı başarısı sanıyorum bundandı. Doğrulara önem veren, her ortamda objektif ve tarafsız olabilmeyi becerebilen , saygı, sevgi güven kapsamında izleyici üzerinde olumlu iz bırakan bir Ali KIRCA tanıyor Türk halkı yıllardır .Böyle bir duygusal bağ oluşturabilmek kolay olmasa gerek? Ne Dersiniz Sayın KIRCA Bütün bunlar , söyledikleriniz içerisinde çok güzel şeyler tabi. Ben öne güven meselesini çıkarırım, habercilikte güven çok önemli insanların güvenini sarsmadan daha doğrusu size duydukları güveni koruyarak devam etmek , çok önemli.Ben mutluyum ki kamuoyunun büyük bir bölümünün güveni devam ediyor, bu çok güzel bir şey,ama aynı zamanda insana sorumluluklarda yüklüyor tabi. Güveni sarsmadan o yola devam etmesi zor, bugüne kadar onu devam ettirdik ettiriyoruz. Televizyonculuğun dışında Sabah gazetesinde köşe yazarlığı da yapıyorsunuz. Ekranda mı , Gazete sütunların da olmak mı sizi daha mutlu kılıyor? Ya da arada nasıl bir fark var? İkisi de çok güzel tabi. Ekranda görsel olarak bir çok şeyi paylaşmak , çok güzel ve çok etkili , televizyon dili çok etkili ona kendi beden dilinizi kattığınız zaman , insanlarla böyle tanış ilişkisi kurmak , dost ilişkisi kurmakta çok güzel, aileden biri gibi olmak çok güzel , her akşam evlere aileden biri gibi girmek , öyle kabul ettirmek çok güzel. Ben çocukların Ali abisi ,yaşlı teyzelerin Ali oğlu hep böyle sayıldım ve geldim bugüne kadar. Televizyon kolektif bir iş yani bir çok arkadaşımızın emeği var sonuçta ben bu emekleri ekranda bir şekilde , hani fırında hazırlanan ekmeği vitrine koyuyorum. Yazarlık ise çok bireysel . çok kişisel bir şey dolayısı ile yazarlıkta kendinizi ifade etme imkanı çok daha fazla bir ayrım yapamam ama ikisini de çok seviyorum. Sayın Kırca, 1969 yılında girdiğiniz Hukuk Fakültesi’nden siyasal nedenlerle 3. sınıftan ayrılmıştınız. Öğrenci affından yararlanarak okula yeniden kayıt yaptıracağınızı açıkladınız bir süre önce, Bununla ilgili bir gelişme oldu mu? Öncelikle Siyasal nedenlerle ayrılmadım, aslında o daha yaldızlı bir şey olurdu ama ben devam edemedim o dönemde sınavlara giremedim.Ama aşağı yukarı beş aftan yararlandım ben , zaten devam etmezdi bütün aflardan yararlanarak ancak son aftan yararlanabilirsiniz, yoksa 1969 hakkım la burada olamazdım. Şu an İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 14210’ nolu öğrencisiyim, daha sınavlar başlamadı, iddialıyım. Boş zamanlarınızda neler yaparsınız ? Nerelere gidersiniz ? Neleri izlersiniz ? Neleri seversiniz ? Kamuoyuna yansımayan özel hobileriniz var mı ? Hobi olarak söyleyebileceğim çok özel şeyler yok ama, boş zamanlarımda köpeklerim var onlarla zaman geçirmeyi, herkes gibi müzik dinlemeyi , Sinemayı çok severim yani hem sinemaya gitmeği severim hem evde film seyretmeyi severim. Tabi bir başka takıntım futbol yani GALATASARAY. Galatasaray’ı çok seviyorum ama genel anlamda futboluda çok seviyorum. Sayın Kırca fanatik bir Galatasaraylı olduğunuz kolunuza taktığınız sarı kırmızı bileklikler den de anlaşılıyor. Fanatik olmak gerekiyor, ben fanatiklikle, Holiganizmi ayırmak gerektiğine inananlardanım . Fanatik olmak en çok sevenler demektir , bir şeyi seviyorsanız tam sevmelisiniz yani o şeyim fanatiği olmalısınız diye düşünüyorum , yarım yamalak sevdalar olmaz sevda tam olmalı , sevda fanatik olmalı ben öyleyim.Bazen kavramlar karışıyor bunu iyi ayırmak gerekiyor tabi ki ayırıyorum. Bunlar benim özel hayatımda , boş zamanlarımı dolduran temel uğraş alanlarım. Bugüne kadar toplumun her kesiminden her soruna eğildiniz Engelli insanlarımızın sorunlarını da biliyor olmalısınız Kentlerimizdeki mimari engellerden tutun farklı bir sınıf insan kategorisinde değerlendirilişine kadar pek çok çarpıklık göz önünde Neler söyleyeceksiniz ? Çok haklısınız, biz bu konuya Siyaset meydanı olarak, (haberleri bir kenarda tutuyorum) gerekli duyarlılığı gösterdiğimizi sanıyorum. Geride kalan dönem içerisinde üç kez engellilerle ilgili program yaptık biz , özellikle bu programların ilki çok etkili olmuştu çünkü bir ilkti alanında, orda çok çarpıcı biçimde Türkiye’deki engellilerin sayısı kamuoyunun bilgisi dışındaydı o ana kadar . Sarsıldığını düşünüyorum kamuoyunun ,nerdeyse her üç dört evde bir engellinin bulunuyor olması gerçeği ile kamuoyu yüzleşti.Aynı zamanda bu gerçekle yüzleşirken engellileri toplumun dışına attığımız, öteki insanlara tanıdığımız yaşamı onlara tanımadığımız gibi bir başka gerçekle de yüzleştik. İki yönü vardı bunun ,hem bu konudaki eğitim ve sosyal bilinçlenme yeterli düzeyde olmadığı için ailelerin engellileri bir ayıp vesilesi sayıp, gizledikleri arka odalarda tuttukları gibi gerçekle yine kamuoyu yüzleşti.Toplumsal bilinç olarak da ve yönetimden sorumlu olanlarında engellilerin normal yaşam olanaklarının sağlanması için gerekenleri yapmadığı , gerçeğiyle de yüzleştik. Bunlar sadece binek araçların , yada binaların giriş çıkışları değil ,engellilere tanınacak başka sosyal, kültürel,eğitsel olanakların arttırılması en az onlar kadar önem taşıyordur. Bizim programların etkisi ne kadar olmuştur bilemem, yinede kamuoyunu sarstığını düşünüyorum. Son 10 yıl içerisinde yerli olmasa da engelliler konusunda ciddi atılımların yapıldığını biliyoruz. Unutmamamız gereken bir şey var ki Türkiye halen bir engelli sorunuyla karşı karşıya, sorunun çözüldüğünü de söyleyemeyiz. Siz bir ara kısa sürelide olsa engelli oldunuz. Engellilere bakışınız bundan sonra nasıl değişti. Çok doğru , aslında kısa süreli engelli oldum ama ondan daha önemlisi , uzun süreli engelli olabilme ihtimalini ve korkusunu da yaşadım. Çünkü benim geçirdiğim kaza ölümcül bir kaza olabilirdi. Ölüm o kadar korkulacak bir şey değil , ölüm varsa siz varsınız , siz varsanız ölüm vardır zaten ben öyle bakıyorum insanın hayatla ilişkilerine. O olaydan sonra o ihtimal var idi hatta ,daha kalıcı sakatlıklar olma ihtimali vardı , örneğin ben bir omurilik felçlisi olabilirdim. Rastlantı, o olaydan kısa bir süre önce omurilik felçlileri ile ilgili bir program yapmıştım, hatta hastanede beni ziyarete de geldiler onlarda çok korkmuşlar, benim için dua etmişler ve bu ziyaret beni çok etkilemişti . O olayı yaşadığım için engellileri anlamış değilim, o zaman her kesin bir şeyler yaşaması gerekiyor.Önemli olan o durumlara gelmeden empati yapabilmektir, kendinizde o ihtimal içerisinde olursanız empati yapmak kolay. Ama önemli olan dışardan empati yapabilmektir. Size, Verilen bir ödülden bahsetmek istiyorum. Frankfurt - Alman Spor Birliği ( DSB) ve Commerzbank’ın ortaklaşa düzenlediği 2004 Fahri göreve evet teşvik Ödülünü ( Engelliler Sporu alanında özellikle dil ve etnik sınırların ötesinde gerçekleştirdiği çalışma ve şahsi çabalarından dolayı) 13 Nisan 2005 tarihinde TESYEV Kurucu Başkanı Sayın A .Yavuz KOCAÖMER aldı. Bu Ödülün Türkiye de ki yazılı ve görsel basında yeterince yer almamasını nasıl değerlendiriyorsunuz.? Almanlar bir Türk’e en büyük ödüllerinden birini veriyor . O Törene Belediye Başkanları ,İçişleri Bakanı gibi önemli kişiler katılıyor , bizde ise tık yok. Basının bu konudaki ilgisizliği mi yoksa bilgisizliğimi. Öncelikle basının, hepimizin ayıbı diye düşünüyorum. Ama belki yeterince bilgilendirme olmadığını da sanıyorum.. Tabii ki her kesin bu bilgilendirmeye rağmen ilgisi olacak diye bilgiyle ilgi arasında doğru orantı yok medyada ,ama yinede yeterince bilgilendirme olsaydı buna daha fazla ilgi gösterile bilirdi diye düşünüyorum. Şu görünen manzarayla bu sadece basının, hepimizin öz eleştiri yapması gereken bir ayıptır diye düşünüyorum.Bundan dolayı özür dileriz. İlerleyen Günlerde Siyaset Meydanında Engellilerle ilgili bir program olacak mı? Dördüncüsünü de yapmaya hazırız, bu yılda yapacaktık hatta bu yayın döneminde olamadı ama önümüzdeki yayın döneminde göreceksiniz mutlaka bir engelli programı daha yapacağız. AB yolunda ilginç gelişmeler yaşanıyor. Yolun sonu neye varır. Avrupa Birliğinin Türkiye’yle ilgili ilişkileri ve Türkiye’yenin Avrupa Birliğindeki geleceğinden çok aslında bu günlerde Avrupa Birliğinin kendi içindeki geleceği tartışılıyor. Fakat ben bu tartışmaların çokta anlamlı olduğunu sanmıyorum, çünkü Avrupa Birliği çok büyük bir siyasal proje ama aynı zamanda hala çok büyük bir ekonomik projede. Bu ekonomik projenin çok çabuk ömrünü tamamlayacağını inanmıyorum.Çünkü dünya bloklaşma içerisinde, işte bir tarafta ABD, bir tarafta dev gibi büyüyüp gelen Çin , Rusya ve ona bağlı ülkeler . Bu bloklar var iken ve AMERİKANIN Orta Doğudaki ağırlığı artarken ,ben AB’nin kendisini yine küçük küçük ülkelere bölerek çil yavrusu gibi dağılacağına yani AB’nin dağılacağına asla inanmıyorum. AB projesi devam edecektir bu bir. İkincisi tabiiki bu yol zaten Türkiye açısından çok engelli bir yol , çok zor bir yol. Özal 1987 de imzayı atarken uzun ince bir yoldayız demişti bence çokta Aşık Veysel’ den esinlenerek anlamlı bir tarifte bulunmuştu. Bu yolun içerisinde zaman zaman duraklamalar olacaktır , raydan çıkmalar olacaktır bir çok şey yaşanacaktır ama Türkiye’nin yeride AB dir aslında , eninde sonunda AB başka bir yerde olamaz mümkün değil . Popüler her kişinin herhangi bir konuda topluma vereceği mesajlar mutlaka bir noktada alıcı bulacaktır . Hele bu kişi Ali KIRCA olursa… Sizin engelliler konusunda topluma bir mesajınız var mı ? Aslında hepimiz birer engelli adayıyız, yaşadığımız sürece de bu böyle. Engellileri n yaşamla buluşamaması, hepimizi yaşamdan engelli kılar aslında. engelli, özürlü, sakat kavramlarının tartışırken ( engellilerle ilgili bir panele katılmıştım, her kes büyük bir özenle engellimi desek , özürlümü desek tartışmasını yaparken yürüme engelli bir katılımcı dedi ki, çekinmeyin bunlar çok önemli değil biz bunlardan alınmıyoruz sakat değin bana.. Kavramlar üzerinde değil neler yapabileceğimizin üzerinde duralım.) kavramlar üzerinde durulmamalı engellilerin bu durumda olması hepimizi engelli kılıyor, hepimiz aslında bu konuda davranış özürlüyüz , eylem özürlüyüz, harekata geçme özürlüyüz, Bilinç özürlüyüz dolayısı ile engellilik sadece doğuştan yada sonradan gelen kazalarla , bir takım bedensel yoksunluklarla olmuyor .Her şeye sahipken bir şeyler yapamamak aslında bizi daha çok engelli kılıyor. Onun için tek tek birey olarak hepimizin , özelikle devletin bu engelden kurtulması ve engellilerden özür dilemesi için gerekeni yapması gerekiyor. Röportaj Özgül CAN

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...