Engelliler ile ilgili genel izleniminiz nedir?
Ali Poyrazoğlu: Bence engellilerin bir sivil toplum örgütünde biraraya gelip haklarını daha etkili bir biçimde istemeleri gerekir. Seslerini yükseltmeliler. Çünkü birçok hakları gaspedilmiş durumda. Ciddi bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Bu örgütlenmenin başını da bu vakıf yani TESYEV çekebilir.

ALİ POYRAZOĞLU


Açabilir miyiz bu ‘gasp’ sözcüğünü?
Ali Poyrazoğlu: Eğer yanlış hatırlamıyorsam ülkemizdeki engelli sayısı 7.5 milyonun üzerinde. Ben öyle biliyorum. Bu insanlar bu ülkenin vatandaşı olarak her türlü sorumluluğunu yerine getiriyor, vergi veriyor. Devlet de ‘sosyal devlet’ olduğunu, olacağını söylüyor. İdarecilerin seçim propagandaları sırasında verdikleri (en azından) bu sözü tutmaları gerekiyor. Sağlık konusunda büyük boşluklar var. Engellilerin sağlık hizmetlerinden yeterince pay alabildiğini düşünmüyorum. Kültür, sanat ve spor için de böyle. Onların faydalanabileceği, uygun sağlık eğitim, spor hatta tatil merkezleri olması gerekli. Uygar ülkelerde bunların hepsi yerine getirilmiş durumda. Hatta sosyal devlet olmanın gereklerini sağlamış ülkelerde, yazları belli bir program dahilinde engellilerin turistik gezilere gönderildiğini biliyorum. İngiltere’den, İsveç’ten, Norveç’ten, Avusturya’dan, Almanya’dan turlar halinde ülkemize tatil amaçlı geldiklerine şahidim. Yardımcıları, rehberleri hep birlikte ülkemizi geziyorlar ve devlet karşılıyor tüm masrafları. Görünce soruyoruz ve kendileri anlatıyor nerden nasıl geldiklerini. O nedenle yaptırım gücünün artması bakımından fraksiyonlara bölünmeden, parçalanmadan, bir yerde toplanmaları şart engellilerin. Üstelik Yavuz gibi birini de bulmuşken. Yavuz derleyici toparlayıcı, örgütleyici, hem iş, hem sanat, hem politika alemindeki insanları tanıyan, onlara ulaşabilen, ilişkileri olan bir insan. Bu işe de bilfiil zamanını ve yüreğini canı gönülden adamış. Engellilerin bunu çok iyi değerlendirmesi gerekiyor bence.
Türkiye’deki tüm alanlardaki genel uygulamaların etkisiyle de, geride kaldığını söyleyebilir miyiz engelli hareketinin?
Ali Poyrazoğlu: Mutlaka. Soyutlayamayız. Yerli yerine oturmamış bir sistem içerisinde, sağlam olduğu düşünülen insanların da aslında farkedilmeyen engelliler olduğunu düşünürüm. O nedenle engellilerin mücadelesini büyük bir toparlanma ve silkinme sürecinin bir parçası olarak görürüm.

Toplum önderleri diyebileceğimiz insanlar neler yapıyor bu mücadeleye katkı anlamında?
Ali Poyrazoğlu: Valla aktif olmadıklarını söyleyemem. Özellikle tiyatro yapanlar, yazı yazanlar zaten toplumun tüm problemlerine değinmeye çalışıyor. Özverili ve duyarlı olduklarını düşünüyorum. Ama bütün bu tepkileri, fikirleri kamuoyuna ulaştırması gereken yazılı ve görsel medya organlarının umursamaz bir tavır içinde olduğunu, fazla geyik muhabbeti içeren şeylerle uğraştığını bu yüzden de hem düşünme alanımızı, hem yaşama alanımızı daralttıklarını düşünüyorum. Aslında bu ülkemizin temel sorunlarından biri haline geldi. Onlarda farkında olmalılar bu durumun. Bir çığ gibi de büyüyor bu tehlike. Buradaki asıl açmaz basını yönetenlerin okumuş aydın insanlar oluşu. Paçalarını kaptırdıkları bu çarkın içinde olup, çığla birlikte bayırdan aşağı süratle yuvarlanmaları... Bu gidişe yine onların dur demeleri gerekiyor. Bir çoğunu da tanıyorum. Kimisi yakın arkadaşım, kimisi uzak arkadaşım ama bir şekilde tanıdığım insanlar. Gereksiz ve çılgın rekabetin sonucu. Tabi ‘vahşi kapitalizmin gerektirdikleri’ filan diyebiliriz ama bu tarz slogan sözlerin arkasına sığınmadan, birer birey olarak üstlenmemiz gereken sorumlulukların en azından bir kısmını yerine getirmeliyiz. En duyarlı olan ve birşeyler yapmaya çalışan kesim sanatçılar. Örneğin bizim tiyatro... Biz 3 yıldır ısrarla ‘Kobay’adlı oyunu oynuyoruz. Hem bir zihin özürlüden yola çıkarak, dikkat edilmezse bir toplumun zihin özürlü bir topluma nasıl dönüştüğünü, hem de manipule edilmiş beyinlerin, zihinsel özürlü hale getirilmiş bir dünyanın kimlerin işine gelir tehlikesine uzanan bir öykü işliyoruz. Dolayısıyla herkesin toplumsal uyanışın bir parçası olması gerek.
Ali Poyrazoğlu’nun karşılaştığı engeller?
Ali Poyrazoğlu: Ben başından sonuna kadar bir engelli olduğumu düşünürüm. Engelli bir çocuk olarak büyüdüm, engelli bir genç olarak yaşamıma devam ettim, bir sanatçı olmama rağmen halen de engellendiğimi düşünüyorum. İstediğim gibi düşünmemin, yaratmamın (birçok konuda) kısıtlanmak istenmesiyle karşı karşıya kaldım. Direnmek zorunda kaldım. Başkaldırdım sesimi yükselttim, sürekli bir çalıştık biz bu ülkede yıllarca. Bu tehditin eskisi gibi belirgin ve açık biçimde saldırgan olmamakla beraber, üstü örtülü bir biçimde hareket halinde olduğunu ve şimdiki durumun daha da tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Çünkü, ister istemez sistem beyninizi ele geçirmeye çalışıyor. Kendine rağmen, sistemin ayakta durma zorunluluğu bunun gerektiriyor.

Engellilerin ‘sanat’ camiasında yeterince yer alabildiğine inanıyor musunuz?
Ali Poyrazoğlu: Arkadaşlarımız var, konuşma özürlü arkadaşlarımızın kurdukları bir tiyatro var, biliyorum hatta bir iki defa gittim oyunlarına. Yazanlar var, müzisyenler var hem de çok iyi...kaldı ki kimsenin bulundukları yerden birşeyler yaratma hakkını elinden alamaz hiçkimse. Ancak bu insanlara tanınan fırsatlarla ilgili sıkıntılar var. ‘Engeli, üretmesine engel olur düşüncesini’ yıkmadıkça, onların ‘sanata’ yapacakları katkıdan faydalanamayız yeterince.
Çok teşekkür ederiz, bizlerle paylaştıklarınız için...

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...