ASENA


Oryantal dansta kendi tarzını ortaya koyan, herkesin hayranlıkla izlediği ünlü oryantal Asena ile sizler için görüştük. Oryantalliğe başlamasının sebebinin basında yer almak olduğunu söyleyen Asena, bu konuda bu kadar ilerleyebileceğini hiç düşünmemiş..

Kendinizden söz eder misiniz biraz? Kimdir Asena?
Türkiye’ye bir daha kolay kolay gelmeyecek karakterlerden birine sahip bir figürüm. Kendimi bu şekilde tanımlıyorum. Neden diyeceksiniz; bu kadar sıkıntı atlatıp, mücadele edip de halâ gülebilen bir insan olduğum için bunu söylüyorum. Bunca sıkıntıya rağmen halâ küçük çocukların Asena ablası olduğum için söylüyorum. Ve halâ daha bu kadar kötü bakılmasına rağmen dansözlük mesleğini alıp çok farklı konumda insanlara sevdirdiğim için söylüyorum.

Ne gibi eğitimler aldınız?
Ben ilkokul 3. sınıfa kadar Almanya’da okudum. İlkokulu bitirdim, ortaokulu bitirdim, özel tercih Turizm Meslek Lisesi mezunuyum. Daha sonra Marmara Üniversitesi Turizm Otelcilik bölümüne girdim. Marmara Üniversitesi’nde okurken Mankenlik ve Zarafet Okulu’nu bitirdim ertesi yıl. Ondan sonra da aradan seneler geçti, hadi bir de Bilgi Üniversitesi’ne gireyim dedim. Öyle devam etti okul hayatım.

Peşi sıra profesyonel yaşamınız başladı sanırım.

Marmara Üniversitesi’nden sonra profesyonel yaşantıya geçtim ama o ana kadar hem okuyup hem çalışıyordum, dansöz olarak değil tabi. Okulu bitirdikten 2-3 sene sonra mesleğe başladım.

Bugünlere nasıl geldiniz? Ne gibi zorlu yolları aştınız, ne gibi süreçleri geride bıraktınız?
Hiçbir kolaylık yaşamadım ki ben. Benim dönemimde şu şey vardı. Ya yönetmen ya zengin bir adam ya da soyunmak. Ben burada soyunmayı işaretledim. Diğer ikisi bana uyan şeyler değildi. Ama soyunmak bana çok kolay geldi. Aman soyun ne olacak, bir kereden bir şey olmaz dedim. Sonra yapıştı üstüme. Çok büyük pişmanlıklarım oldu ve çok ağladım. Neden yaptım bunu diye. Çünkü ben onu o dönem yaparken ilerde büyük bir dansçı olup, herkesin seveceği, bütün çocukların aşık olacağı bir karakter olacağımı düşünmemiştim, aklımın ucundan bile geçirmemiştim.

Neydi hayalleriniz, hedefleriniz?
O günlerde hiçbir hedefim yoktu.

Para kazanmak mıydı amaç?
Derdim sadece televizyona çıkmak, dergilere çıkmaktı.

Ünlü olmaktı yani...
Ben o resimleri verdiğim zaman dansçı değildim, mankenlik üzerinden gidiyordum, fotomodel olurum, manken olurum düşüncesindeydim, dansçılık sonradan geldi.

Hırs vardı galiba…
Gazetelere çıkma, televizyona çıkma hırsı.
Televizyona da şöyle; iyi manken olacağım diye. Hatta Broke Sheilds ve Cindy Creaford’un resimlerine hep bakardım, incelerdim. Hayallerim vardı aptal aptal.





Şöhret olmak, ünlü olmak mıydı amacınız?
Ünlü olmak değil aslında. Okulda benimle çok alay ediyorlardı. Ben çok iri yarı bir çocuktum, vücut geliştirme ile uzun zaman uğraştım. Benim çok erkeksi bir yapım var, fiziksel olarak çok güçlü bir kadınım. Benim boyutumda bir erkekle karşılaştığımda döverim. O dönemlerde benimle çok dalga geçildi, ayı gibi, çok çirkin bilmem ne. Çok gücüme gidiyordu. Ve ben de sürekli fotomodel olacağım, çok güzel olacağım diye hırslanmıştım. Bunu bana söyleyenlerden intikam alma hırsıydı, başka bir şey değildi.

Toplum sizi akıllı ve gururlu bir kadın olarak tanıyor. Ayrıca yetenekli, becerikli, duygusal, insancıl nitelikleriniz var. Siz bunlara başka tanımlamalar ekleyebilir misiniz?

Hayatımda kötü yaptığım şeyleri bile elimden geldiğince insanlara doğru şekilde söylemeye çalışıyorum. Tabi söylenecek şey var, söylenmeyecek şey var. Her şeyi de söylemeye mecbur değilim ama ilerde benim karşıma çıkabilecek her türlü şeyin şimdiden önlemini alıyorum. Şunu yaptın mı, evet yaptım. Şu şöyle miydi, bakarım çok alakasız, ‘Beni ilgilendirir size yorum yapmak düşmez’ derim, kapatırım. Ama elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyorum çünkü yalancının mumu yatsıya kadar yanar diye düşünüyorum.

İngiltere Kraliçesi’nin sarayında dans etme teklifi aldınız, bir çok devlet başkanı önünde dans ettiniz. Bu nasıl bir duygu?
Çok gurur verici. Türkiye’de herkes starım diye geçindiği için. Starlık çok başka bir şeydir, starlık mütevazılıktır. Mütevazı isen bir şeyleri kaldırabiliyorsun. Kaldırabiliyorsan sen starsın. O kadar insanın arasında tabiî ki benim davet alıp oraya gitmem büyük bir gururdu ama gidemedim o da ayrı bir konu tabi. O çok farklı bir döneme denk geldi, ne yazık ki gidemedim.

Dans ederken neler düşünürsünüz, neler sizi daha iyi motive eder?
Hiçbir şey düşünmüyorum. Beni insanlar motive ediyor. Dans ederken insanlar benim her şeyimi anlıyor, mimiklerimden. Dans ederken çok mimik kullanırım ben, bütün hayatımı anlatırım. Seyrederken insanlar ne anlatmak istediğimi anlar ve en sonunda da alkışlarlar.

Yepyeni bir formatta televizyon programı hazırlıyorsunuz. Biraz açar mısınız bu konuyu?
Aslında konu anneler ve kızları. Onların tatlı atışmaları, sürtüşmeleri. Fakat biz programa başladığımızdan beri öyle bir formatta gidiyoruz ki, buraya sinirli stresli gelen, yumuşacık pamuk gibi gidiyor. Bizde kavga yok, gürültü yok. En büyük format bu, sevgi, dostluk. Yani orada oturan seyirciler bile hep aynı seyirciler, artık akrabalarım gibi. Türk halkına insanlar kavga etmeden, ağlamadan, zırlamadan da bir şeyler yapılabilir, seyredilebilir ve seyrettirilebiliri sunuyoruz. Sevgiyle yaklaşırsan sevgi alırsın diye düşünüyorum ben. Mesela çok önyargılı gelen konuklarımız oldu, burada şeker gibi oldular. Alışmışlar artık, yani böyle otururken küt diye bir soru soruluyor sana, böyle skandal bir soru. İşin içinden çıkamıyorsun. Bizde o yok, ne söylemek istiyorsan onu söylüyorsun, ne yapmak istiyorsan onu yapıyorsun, çayını içiyorsun, kahveni içiyorsun, böreğini yiyorsun. Gülüyorsun.
Bir de okul açma projeniz var?
Anaokulu projem var. Buzda Dans yarışmasının finalinde de yetkililer oradaydı. Yine okula gideceğiz, bakacağız ne var ne yok. Biz sözümüzün arkasındayız. Ben demiştim zaten, Buzda Dans yarışmasını kazansam da kazanmasam da o iş devam edecek. Çünkü beni hatırlatan bir okulum olsun isterim, beni ve babaannemi.-

Biraz önce ünlü olmaktan bahsetmiştik. Ünlü olmanın iyi ve kötü yanları neler sizce? Aklınıza estiğinde dilediğiniz her şeyi yapabiliyor musunuz? Yoksa, konumunuz dolayısıyla kendinizi bir takım şeylerden soyutlamak zorunda mı kalıyorsunuz?
Ben dışarıda çok rahat dolaşıyorum. Ben hiç takmam kimseyi. Bende şu yoktur, aman oraya gitmeyeyim, aman buraya gitmeyeyim. Giderim, çekiyorlarsa çeksinler, öpmek istiyorlarsa öpsünler, kızmak istiyorlarsa kızsınlar. Ben çok rahat vapura da biniyorum, otobüse de biniyorum, trene de biniyorum, Üsküdar sahilde de dolaşıyorum. Kanaat Lokantası’na da girip rahatlıkla yemeğimi yiyorum.

Benimle Dans Eder misin’ yarışmasıyla, ‘Öğretmeyi öğrendiğinizi söylüyorsunuz. İşinizi ne kadar sevdiğinizi dile getiriyorsunuz. Bu yarışma size çok şey katmış olmalı…
Tabi bu yarışma çok olgunlaştırdı beni. Nitekim Buzda Dans’ta da sergilediğim duruşum. Her şey eğitim. İnsanlar ölene kadar eğitilebilir ve eğitimini alır, öğrenirler. Ben o yarışmada hep yarışmacıların yerine koydum kendimi ve jüriliğin ters tarafında düşündüm kendimi. Hep o şekilde hareket ettim. Yani ben de hatalarıyla sevaplarıyla bir insanım. Hata yaptığım zaman çıkıp söyleyen ve arkasından özür dilemeyi bilen bir insanım. Telafi etmeye çalışan bir insanım. Derim ki, ben nasıl bir insanım, böyle böyle. O doğrultuda git. Senin oya ihtiyacın var mı? Yok. Senin polemiğe ihtiyacın var mı? Yok. Bugüne kadar böyle mi bir yere geldin? Hayır, ben sanatımla bir yere geldim. Çünkü ben sahneye çıktığım zaman insanlar ne yaptığımı görüyor. Balon değilim. Yani tamam birisi bana erken bir popülerlik getirdi. Ama mesleki anlamda bir şey getirmedi. Nedir? Bilmem kimin dansöz sevgilisi olmak popülerliğimi getirdi. Ama meslek olarak çıkıp orada dans eden bendim. Ben kötü bir dansçı olsaydım, rezil bir dansçı olsaydım, kimin sevgilisi olursam olayım kimse beni bir yere getiremezdi. Çünkü o kalıptan çıktıktan sonra gidip milyonların önünde dans ediyorsun ve onlar seni alkışlıyor. Bir şey yoksa neden alkışlıyorlar beni, popülaritesi olduğum için mi alkışlıyorlar?

Yaşamdaki en büyük hedefiniz nedir?
En büyük hedefim dansta kendi stilimi dünyaya tanıtmak. Herkesin sevgilisi olmak. Yolda yediden yetmişe herkesin sevdiği bir insan olmak, saygı duyduğu bir insan olmak.

Türkiye’de sayıları 8 milyonu aşan engelli insanlar var. Engelli insanlarımız ve onlara sunulan yaşam koşulları hakkında neler düşünüyorsunuz?
Yaşam koşullarını yeterli bulmuyorum. Bence önce eğitim gerekiyor, bunları yapacak insanlara verilmesi gerektiğini düşünüyorum. İnsanların gidip yurt dışında engelli insanlar için neler yapıldığını, nasıl yapıldığını araştırmaları ve öğrenmeleri gerektiğine inanıyorum. Nasıl ki bir yemeği yapmak için tarifini alırsınız, önce evde denersiniz sonra çıkar programda anlatırsınız. Bu da onun gibi. Yani o zaman daha iyi bilirsiniz çünkü, neye ihtiyaçları var, neler yapılması gerekiyor diye düşünüyorum. Yurt dışınki örneklere bakılarak bir alt yapı hazırlanması gerektiğini düşünüyorum.

Çocukluğunuzun önemli bölümü Almanya’da geçmiş, sık sık da yurt dışına çıkan biri olarak, engelli insanlara toplumların nasıl değer verdiğini gözlemlemiş biri olmalısınız?
Burada olmayıp da orada olan bir tek şey var, insana verilen değer. Yurt dışında insana değer veriyorlar, kim olursan ol.-

Türkiye’de engelli insanların spor yoluyla rehabilitasyonuna katkıda bulunmayı, onlara engelsiz insanlarla bir olanaklar sağlamayı, yaşamlarını kolaylaştırıcı çalışmalar yapmayı amaçlayan TESYEV hakkında neler düşünüyorsunuz?
Ben onları engelli olarak görmüyorum, onları düşünmeyenler engelli. Hiç kimse bir gün benim de başıma bir kaza gelir, ben de engelli olurum diye düşünmüyor. Hiç birimiz şuradan çıktıktan sonra başımıza ne geleceğini bilmiyoruz. Küt diye kafama bir şey indi, araba çarptı. Hani denir ya insan ne oldum dememeli ne olacağım demeli. Buna hareket edilmeli. Yani ben onları engelli olarak görmüyorum, tam tersi. Bana göre en büyük insan onlar. Benim de iki tane görme engelli akrabam vardı, onlarla senelerce yaşadım, ben de aylarca koltuk değnekleri ile gezdim. Ne olduğunu çok iyi bilirim.

Röportaj: Arzu Cantürk - Özgül Can

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...