BENNU YILDIRIMLAR

Sizi değerli bir sinema tiyatro sanatçısı olarak tanıyoruz. Bunun dışında Bennu Yıldırımlar kimdir? Kendinizden söz eder misiniz?
Bu kolay yanıtlanabilecek bir soru değil, zaten insan yaşadığı sürece kim olduğunu arar. Sanırım oyunculuk da meslek olarak bunun arayışı için iyi bir meslek. Elinden geldiğince iyi bir insan olmaya çalışan biriyim bende herkes gibi

Tiyatroya olan ilginiz ne zaman, nasıl başladı?
Tiyatroya olan ilgim sanırım lise sonda, “olabilir miyim?” ümidiyle başladı ama çok büyük bir tutku değildi inanın. Yapabilir miyim, yetenek sınavını geçebilir miyim? Diye düşünürken, tesadüfen geçtim ama yetenek sınavını geçemeseydim öyle 4 – 5 defa ısrarla üzerinde deneme isteğini duyacağımı hiç sanmıyorum. Yani oldu, oldu..

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonra bir süre Londra’da bulundunuz ve bazı kurslar aldınız. O günlerden söz eder misiniz biraz ve bu dönemdeki kazanımlarınızdan…Öncelikle yabancı dil öğrenmek için gitmiştim. Çünkü benim yabancı dilim Almancaydı lisede, ama İngilizce de öğrenmek gerekiyordu, o yüzden gittim. Sonra 1,5 yıl boyunca gidebileceğim kurslara devam etmeye çalıştım ve bol bol da tiyatroya gittim orada.
Henüz konservatuarda okurken ‘Hacı Yusuf Efendi’ filmiyle sinemaya, peşi sıra ‘Perili Köşk’ ile beyaz cama ‘merhaba’ dediniz. Sonrasında genelde televizyon filmlerin ve dizilerin sizin mesleki yaşamınızda önemli bir yeri var. Bu süreci anlatır mısınız?
Bu, hayatımda bir de böyle bir yol olsun ısrarıyla yapılmış şeyler değil. Tesadüf oldu, teklif olarak geldi ve zamanında denendi bunlar. Üst üste başka denemeler de geldi. Ama tabi asıl amaç tiyatro sahnesinde yer almaktır, bunlar yine de yan unsurlardır. Ama sadece televizyonla hayatın gitmeyeceğini biliyorum. Tiyatro hiçbir zaman hayatımdan çıkmadı. Onunla beraber götürmeye çalıştım hep. O yüzden birkaç işi birden yürütmeye çalıştım hayatım boyunca.

Mesleki yaşamınızda bu noktaya gelirken, hayatınızda dönüm noktası olduğunu düşündüğünüz herhangi bir şey hatırlıyor musunuz?
Dönüm noktalarına çok inanmıyorum, size gelen durumları değerlendirmeye inanıyorum. Sanırım bu konuda şanslıyım, şansa inanıyorum. Dönüm noktası olarak, tabi ki bir insanın oyuncu olarak da isminin duyulması açısından, ilk olarak 94’te Ankara Film Festivali’nde aldığım “Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu” ödülüdür. Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu Ödülü’nü alırsınız, devamlı size film teklifleri gelmez. Öyle bir ülke değil burası, çünkü burası Hollywood değil. Ben kendimden her zaman umutluydum, onlar da umut etmişlerdi. Sonra tabi ki 97 yılında 3,5 yıl süren bir dizinin içine girdim. Süper Baba’ya. Son 20 bölümünde yer aldım. Doğal olarak, Bennu Yıldırımlar ismi orada daha da ortaya çıktı, bunu kimse yadsıyamaz. Ondan sonra da televizyonla ilişkim sürekli ve düzenli devam etti. Yani böyle “ah televizyon” deyip, nefret edip bir kenara koymadım. İlişkimi düzeyli bir şekilde yürütmeye çalıştım.
 Sinema, tiyatro, televizyon dizileri, filmleri, reklam çekimleri… Son 20 yıla sığdırdığınız etkileyici bir çalışma portföyünüz var. Bunlar içerisinde sizi en çok etkileyen, en beğendiğiniz çalışma hangisiydi?
Şimdi hepsi birbirinden değerli benim için. Televizyonda da çok güzel ekiplerle iyi işlerin içinde bulundum. Şanslıyım gerçekten. Biri var ki benim için diğerlerinden birazcık daha önde sanki televizyon açısından. “Şapkadan Babam Çıktı” projesi 13 bölüm TRT’de yer aldı. Yine çok çok iyi bir ekiple çalışılmıştı. Sadece 13 bölüm sürmesi iyi olmadı bence, daha da sürebilirdi. O ekip şimdi tekrar bir araya gelemeyecek bir ekip. Haluk Bener yönetmişti. O çok çok iyiydi gerçekten.-

Özellikle kendinizle özdeşleştirdiğiniz bir rol oldu mu hiç bugüne dek. Hangi karakteri canlandırmak size daha mutluluk verdi? Hangi karakterde zorlandınız?
Bütün hepsi birbirinden zor geliyor, çünkü hiçbiri bana benzemiyor. Benim karakterimi kendi kendime yaşıyorum ben, eğleniyorum. Ama özellikle çok zevk aldığım, doğal olarak Çehov’un bütün oyunlarında yer alma isteği. O hemen hemen bütün oyuncularda vardır. Ölüme kadar bunlar oynanabilir rahatlıkla.

Nelerden hoşlanıyorsunuz? Ne gibi hobileriniz var? Takım tutuyor musunuz? Spor yapıyor musunuz?
Haftanın en az 2 en fazla 3 günü plates yapmaya çalışıyorum. Öyle çok fanatik biri değilim, kendimle baş başa kalmak en güzel hobim. 
Sizi bundan sonra nasıl bir projenin içinde göreceğiz? Geleceğe ilişkin düşünce ve planlarınız var mı? En çok yapmak istediğiniz şey nedir mesela?
En çok yapmak istediğimi herhalde ömrümün sonunda yaparım. Yani dünyayı dolaşmak gibi. Hep erteleye erteleye.. Proje açısından da şu an Kovaçeviç’in iki oyununu birden oynuyoruz. Bunun bir üçüncüsü olan “Dar Ayakkabıyla Yaşamak” adlı oyunun provalarına da Ağustos ayında başlayacağız. Sezonda 3 tane Kovaçeviç oyunu oynamış olacağız böylece. Televizyon açısından da gelen çeşitli teklifler var ama henüz hiçbirine bir cevap verilmiş durumda değil. Güzel bir yaz geçirmek istiyorum.

Ülkemizde engellilerin yaşam koşulları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Onlara sunulan hizmetleri yeterli buluyor musunuz?Kim yeterli buluyor ki? Genel toplum açısından engelli insanların saklanılması ve sanki yokmuş gibi davranılması söz konusu. Dışarı çıktığınızda da, engelsizseniz bile, size engel konulduğuna göre onlara daha ne engeller konulduğunu tahmin etmek güç değil. O standartlara henüz varmış değiliz. Engelli bir aile ferdi olan insanlar en büyük sıkıntıları yaşayan insanlar sanırım. Onların da daha çok seslerini duyurarak belki bazı şeylerin düzelebileceğini umuyor insan. Ama bunun için de birliktelik gerekiyor. Her 10 kişiden birinin bir şekilde bir engele sahip olduğu bir toplumda yaşıyoruz ama onları düşünmüyoruz gerçekten.
TESYEV hakkında bilgi sahibi misiniz? Yanıtınız ‘evet’ ise, vakfımızla ilgili düşünceleriniz?
Bence çok iyi ve olması gereken bir Vakıf.

Engelli hayranlarınıza buradan iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Bence insanın, sanırım hangi şartta olursa olsun, kendisine sunulmasını beklemeden bazı şeyleri istemesi, onu yapmayı arzulaması ve bu konuda diretmesi gerekiyormuş gibi geliyor bana. Çünkü bir köşeye çekilmenin sonu yok, ellerinden geldiğince evden dışarı çıkmayı sağlamaları, dostluklar edinmeleri ve kendilerini yalnız bırakmamalarını söyleyebilirim. Bizim tiyatrolarımız onlara açık, gelebildikleri ölçüde onların yerleri hazır, kendilerini bundan mahrum etmesinler. Olanakları ölçüsünde en yakın dostlarından rica etseler bir şekilde dışarıya çıkıp birkaç insanla karşılaşmanın, sanatla ilgili bir şeyleri izlemenin keyfinin ne kadar güzel olduğunun farkına varıp, bu konuda hayatın daha da renklendiğini ve daha anlamlı olduğunu göreceklerine inanıyorum. Çünkü sadece engelli insanlarımız için değil, engelsizler gibi görünen insanlar için de hayat çok rutin. Bazen çok sıkıcı olabiliyor ama bundan da arada sırada da olsa kurtulmak ve sıyrılmak gerekiyor. Yoksa yaşam hiçbirimiz için yemek yemek, içmek, uyumaktan ibaret olmasın. Başka şeyler de yapalım, daha anlamlı olur. Yani baharın gelişini ya da sonbaharda yaprakların dökülüşünü hepbirlikte izleyelim. Yoksa doğadan kopuk ve yalnız bir şekilde yaşamanın çok anlamlı olduğuna inanmıyorum

Röportaj : Ebru CİDA

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...