Bize kendinizden söz eder misiniz? Çocukluğunuzdan, gençliğinizden… 42 yılı geride bıraktığınız sanat yaşamınızdan… Ailenizden…
Epey olmuştu bu yıl meselesini kimse söylemiyordu, bende öyle.. 35. yılda bir reklam ajansıyla çalışma yapmak için biraraya gelmiştim. 35 yıl oldu bu önemli bir rakam ama söylemeyin, söylenmez böyle şeyler dediler. Ama ben açıklıktan, netlikten ve içtenlikten yanayım yani sanatçı içten olmalı, halk biliyor bizim ne zaman sahneye çıktığımızı. İçten olduğunuz zaman daha iyi bir iletişim kuruyorsunuz. Ben o zaman uydum onların sözüne söylemedim, sonra 40.yılda bir konser yaptım Açıkhava Tiyatrosu’nda “Erol Evgin -Hep Böyle Kal” diye 40 yıl 40 şarkıdan oluşan. Orada söyledim ilk defa, ondan sonra herkes yavaş yavaş yılları telaffuz etmeye başladı. Yani evet epey zaman oldu, yani bu yıl 42.yıl. Ben ‘69 yılında ilk 45’lik plağımı yapmıştım, artık beni 42 yıldır herkes tanıyor, her şeyimi biliyorlar.
Moda’da doğdum büyüdüm. İlkokulu İstanbul Erkek Lisesi’nde bitirdim. Yavuz Kocaömer’le oradan sınıf arkadaşıyım. Çok değerli bir arkadaşımdır, çok da önemli bir davaya kendini adamıştır. Sonra ben Mimarlık tahsili yaptım Güzel Sanatlar Akademisi’nde yani Mimar Sinan Üniversitesi’nde. Ama hep müziği seçtim, sonra bir dönem, 20 yıl kadar, mimarlık da yaptım. Müzikle mimarlığı bir arada götürdüm ama müzik hep hayatımın ana konusu oldu, şarkı söylemek..


EROL EVGİN



Müziğe olan ilginiz ne zaman, nasıl başladı?
Müziğe olan ilgim çok küçük yaşlarda başladı. Ailemi memnun etmek için o yılların moda mesleklerinden mimarlığı seçmiştim ama sonra hep müzikle ilgilendim. İşte ’69 yılında ilk 45’liğimi çıkardım. Zaman içinde bir arayış dönemi, sonra 70’li yılların ortasında Çiğdem Talu ve Melih Kibar’la birlikte bir ekip oluşturduk. Ekip yılları 7 – 8 yıl sürdü, ondan sonra müzikal yıllar.. 80’li yıllarda Şan Tiyatrosu’nda müzikaller oynadık birkaç yıl. Sonra da mimarlık yılları geldi, 80’lerin ortasında mimarlık ofisimi açtım. 90’ların başında özel televizyonlarda şovlar yapmaya başladım, uzun soluklu televizyon şovları; Süper Aile, Erol Evgin Show, Bir Sevda Masalı, Bir Şarkısın Sen gibi.. 2000’lerde de unutulmayan şarkılarımızı yeniden gençlerle tanıştırmak için koleksiyon albümler yaptık; İbadetim’i yaptık, 6 yıl aradan sonra da tamamen yeni şarkılardan oluşan Gözbebeğim diye bir albümümüz var, Murat Evgin yetişti bu arada, o da bize güç kattı. 5 – 6 yıldır da İstanbul The Plaza Otel’de haftada bir gece şarkı söylüyorum. Her yıl yaklaşık 25 gece orada söylüyorum, aşağı yukarı 25 tane de konser veririm. Onun dışında Tesyev’e verdiğim konserler gibi konserler veriyorum, albümler, televizyon şovları, röportajlar çok mutlu bir şekilde tüm zamanımı alıyor. 
İleriye dönük ne gibi hayaller kurardınız yıllar öncesi, şu an gelecekle ilgili ne gibi projeleriniz var?
İleriye dönük hep hayaller kurduk, belki o bizi genç ve dinç tutuyor. Tabii umutlar ve hayaller hep ileriye dönük.. Ben şimdi daha çok şarkı kaydetmek istiyorum, düetler yapmak istiyorum. Bir düetler projemiz var, genç sanatçılarla bizim unutulmayan şarkılarımızı düet olarak söylemek istiyoruz. Yeni şarkılar yapıp, yeni albümler yapmak istiyoruz. Şimdi Acemi Veda’ya bir klip çekip çekeceğiz. İnsanlar artık görmeden işitmiyorlar, onun için görsellik de önemli, 3 – 4 ayda bir klip çekiyoruz. Yani hep ileriye dönük bir şeyler hayal ediyoruz, ben bir 10 yıl daha şarkı söylemeyi hayal ediyorum öncelikle.
Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Mimarlık okudunuz. Bir süre üniversitenin öğretim kadrosunda da yer aldınız… Bu alanda pek bilinmeyen bu yanınızı dinleyebilir miyiz sizden…
Ben 1972 yılında mezun oldum, Bülent Özer benim çok hayranlık duyduğum bir hocamdı, onun asistanı oldum ve üniversitede kaldım. Çok keyifli ve güzel bir dönemdi. Mimarlığın benim müziğimde çok olumlu etkileri vardır. Türk pop müziği bizimle beraber, yani biz pop müziğine girdiğimiz zaman onun bebeklik – çocuk dönemiydi. Önümüzde örnek yoktu, ekolü yoktu. Dolayısıyla kendimiz koyduk sanattaki, müzikteki kriterlerimizi, ölçütlerimizi. Nasıl, ne yapmalıyız, ne yapılmalı? Ben bu ölçüler için mimarlıktan, resimden, heykelden çok paralellikler çektim işime, oralardan çok şey öğrendim, yolumu aydınlattım sanatla. Sanat eğitimi sorgulamacı bir eğitimdir, mimarlık eğitimi özellikle, sürekli sorgularsınız, hep neden - niçin cevaplarını ararsınız. Bir yanı da çok özgürdür, her şeyi yapabilirsiniz. Fakat onu savunmanız lazım, yaptığınız şey çok subjektif şeyler olabilir, uçuk – kaçık şeyler de yapabilirsiniz ama savunabilmelisiniz yaptığınız işi.. Bu nedenle sanat eğitimi bana çok şey kattı fakat ne yazık ki çok uzun kalamadım okulda, çünkü şarkılar çok ısrarla çağırdılar beni o yıllarda. 
 Ayrıca resim sanatıyla ilgileniyorsunuz ve resim çalışmalarınız var. Biraz da bundan söz edelim lütfen…
Ben resme karşı hep büyük bir ilgi duydum. Sanatın, estetiğin kurallarını öğrenirken resim sanatını çok sevdim ve bizim okuduğumuz yıllarda Cevat Dereli, Neşet Günal, Devrim Erbil hocaydı akademide, dolayısıyla çok renkli yıllarıydı. Resim de biriktirdim, bir koleksiyonum var son 50 yıl veya son 70 yıllık Türk resmi diyelim. Onun dışında 2001 krizinde de ciddi şekilde resim yapmaya başladım. 5 yıl kadar Mahir Güven Atölyesi’ne devam ettim, sonra kendi atölyemi kurdum ve resim yapmaya başladım. Ve “Miras” diye bir sergi açmıştım 2005 yılında, birkaç yerde açıldı o sergi fakat ikinci bir sergi açacak zamanım olmadı. Çünkü 2005’te koleksiyon albümleri yaptık, birdenbire yeniden bir rüzgar esti ve çok yoğun sahne çalışmaları yapmaya başladık. Ama resim hep hayatımın içinde, hem koleksiyonum devam ediyor, hem sergilere gidiyorum hem de kendim resim yapıyorum.

Nelerden hoşlanırsınız, hobileriniz nelerdir?
Resim benim en büyük hobim, bir de doğa. Doğa içinde bir yerde, Polonezköy’de yaşıyorum. Yani tabiatı, bahçeyi, bitkileri, doğayı çok seviyorum. Tabii seyahati kim sevmez herkes gibi seyahati,  en çok da şarkı söylemeyi seviyorum.
Ailenizde ya da dost çevrenizde, yakınınızda engelli var mı?
Çok yakın çevremde engelli yok ama engelli arkadaşlarımız, tanıdıklarımız var. Türkiye’de sokağa çıktığınızda engelli göremezsiniz ve az engelli olduğunu zannedersiniz. Hâlbuki fiziki ortamların eksik oluşu, insanların psikolojik olarak bu konuya yeterince hazırlanmamış olmamaları, acıma duygusuyla davranmaları onları dışarı çıkmaktan alıkoyuyor, bunu biliyorum. Ama şimdi yeni yapılan binalara hep rampalar, özel tuvaletler yapılıyor ve her türlü önlem alınmaya çalışılıyor, bu çok önemli bir şey. Yakınınız oldu mu dediniz, Polonezköy’de yaşıyoruz, yanımızda bir bahçıvanımız oluyor. Geçtiğimiz yıllarda iki çalışanımızın engelli çocukları vardı. Onlar orada, doğanın içinde çok rahat ettiler hatta olumlu gelişmeler bile gösterdiler. Belki de oranın temiz havasıyla, yedikleri doğal ürünlerle de ilgilidir,  doğanın içinde olmak psikolojik olarak da rahatlatıyor çünkü insanı.. Çocukların ikisi de bizden ayrılırken bayağı üzülmüştü. Yani doğaya çıkmaları çok önemli, onun için de tekerlekli sandalye çok önemli.
Sosyal olaylara duyarlı bir insan olduğunuzu biliyoruz. Bu konuda birkaç şey söylemek ister misiniz?
Evet, ben de Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı kurucu üyesiyim. Birkaç ay önce aramızdan ayrılan Prof.Dr.Hıfzı Özcan ile çalıştım uzun yıllar. Özel Olimpiyatlar yapılır dünyada engellilerin katıldığı, bizim çocuklarımız da oralarda ödüller alıyorlar, altın madalyalar alıyorlar. Ben de onlar için bir şarkı yazmıştım Murat’la birlikte. O şarkının sözleri çocuklarımızın duygularını dile getiriyor, benim duygularımı dile getiriyor. Onlar hayattan korkmasınlar, çekinmesinler, aramıza karışsınlar, özür onlarda değil bizde..  

Sayın Erol Evgin şarkısının sözlerini bizimle paylaşırken gözleri doldu,  yanında fotoğraf çekildiğimiz resim de kendisine ait, onu gösterirken de gözleri parlıyordu.  Duygularını dolu dolu yaşayan bir insan o, kendisine bize zaman ayırdığı için teşekkür ediyor ve “Özel Olimpiyat Şarkısı”nın sözlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Röportaj   : Ebru CİDA

Özel Olimpiyat Şarkısı 

Yüksek dağlara tırmandım
Denizlere açıldım
Bacaklarım olmadan,
Yürümeyi öğrendim.

Ömrüm boyunca koşmak
Yükseklere sıçramak
Koşmak, sıçramak,yüzmek,
Şampiyon olmak istedim. 

Şimdi bütün bunları
Yapabilme şansım var.
Gelin görün çabamı
Sevincimi paylaşın. 

Sizden tek istediğim
Beni kucaklamanız
Bana gülümsemeniz
Bana umut vermeniz 

Denerken cesur olmama
Yardım eder misiniz?
Engelli insanlarımızın sorunları hakkında yorumunuzu alabilir miyim?
Ülkemizde engellilere sağlanan olanaklar yeterli mi?Türkiye bu konuda özürlü.. Türkiye olarak fiziki ortamlarımız ve düşünce yapımız bu konuda özürlü maalesef. Yurtdışında bazen böyle şeyler görüyoruz, engelli insanları görüyoruz neşe içinde, keyif içinde, hayatın içinde. Hiçbir şekilde sıkıntı yaşamıyorlar, fiziki ortamlar ona müsait, insanların ruhsal durumları onlara acımadan bakacak olgunlukta. Yani acıma duygusu yok, Kocaömer’in söylediği gibi herkesin başına gelebilir, dolayısıyla hayatın içindeler, iş yapıyorlar, çalışıyorlar, flört ediyorlar. Konserde de anlattım bir Pazar sabahı New York’ta yürüyüş yapıyorum, erken saatte, tekerlekli sandalyede yakışıklı bir delikanlı, yanında da çok güzel sarışın bir kız, flört ediyorlar, öpüşüyorlar. Kız yürüyor, delikanlı sandalyede. Ama kaldırımlar da o kadar güzel ki; iniyorlar – çıkıyorlar, iniyorlar – çıkıyorlar, ana caddeyi kesen yollarda hemen kaldırım sıfırlanıyor yolu geçiyorsun sonra tekrar kaldırım başlıyor. Zaten kaldırımların yüksekliğiyle uygarlığın yüksekliği ters orantılıdır, kaldırımlar yükseldikçe uygarlık aşağı iner. Dolayısıyla o insanlar flört ediyorlar, geziyorlar, eğleniyorlar, yaşıyorlar, çalışıyorlar. Bizde öyle değil, bizim kat etmemiz gereken bir yol var.
      
 TESYEV hakkındaki düşünceleriniz nelerdir, çalışmalarımızı nasıl buluyorsunuz?
Tesyev’i Yavuz Kocaömer dostumdan biliyorum. 90’ların sonunda kurulduğunuzu ve çok önemli çalışmalar yaptığınızı biliyorum. 22 Kasım’daki gecenizde birlikteydik, ben bir konser yaptım ve kendimce destek olmaya çalıştım Tesyev’e. Orada da gördüm ki çok önemli bir çevre, çok değerli insanlar Tesyev’e gönül vermişler. Yavuz’u tanıyorum tabi dostum ama, Siren Hanım da çok büyük bir çabada bulundu. Ve herkes çok büyük destek oldu. 506 tekerlekli sandalye alındı dediler, ben de 510 olsun dedim. Biz de karınca kararınca destek olmaya çalıştık. 

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...