Fatih Altaylı

Tesyev Mütevelli Üyesi,Teke Tek programının yapımcısı ve sunucusu, Gazeteci Fatih Altaylı sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Bize kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Fatih Altaylı? Özellikle çocukluk ve gençlik yıllarınızdan O yıllara ilişkin anılarınızdan… Spora, futbola olan ilginiz, Galatasaraylılığınız nasıl oluştu? Çocukluğumla ilgili çok farklı bir durum yok. Sıradan, yaramaz, hatta azgın bir çocuktum. Galatasaraylılığım ise sanki doğuştan. Ailede, çevremizde çok Galatasaraylı ve Galatasaray Lisesi mezunu vardı. Ben de o ortamda Galatasaraylı oldum. Ortaokula başlayacağım zaman da, Galatasaraylılık baskın çıktı. Kolej sınavlarında hemen hemen bütün okulları kazanmıştım. Ailem o dönemde Galatasaray Lisesi’nin değil, Robert kolej’in daha iyi bir eğitim verdiğini düşünüp, beni oraya yollamak istedi. Bense Galatasaray diye direttim ve benim dediğim oldu. Spora ilgim de okulda başladı. Gerçi küçük yaşlardan itibaren sporla iç içeydim ama özellikle takım sporlarına ve futbola olan bağlılığım okulda başladı diyebilirim. Çünkü Galatasaray Lisesi’nde muhakkak bir spor yapmak gerekir. Ben de hem atletizm, hem basketbol, hem de voleybol yaptım. Gerçi hiç birinde çok üst düzey performansım yoktu ama yapmak şarttı. Galatasaray Spor Kulübü’ne de çocuk yaşlarda minik üye olarak girdim. 18 yaşından itibaren de yönetimlerde, kulüp organizasyonlarında faal olarak işler aldım. Gazeteciliğe nasıl başladınız? Başladığınız yıllarda ne gibi hedefleriniz vardı? Yazılı ya da görsel basında bir gün böylesine bir noktaya gelmeyi kendinize hedef koymuş muydunuz? 22 yaşındaydım. Cumhuriyet Gazetesi’ne gittim, Hasan Cemal’in kapısını çaldım. Gazeteci olmak istiyorum dedim. O da benim spordan başlamam gerektiğini söyledi. Rahmetli Galatasaraylı abim Erdem Sanvar’la, Cumhuriyet’in spor şefi Abdülkadir Yücelman’a gittik. Bir kaç dil konuştuğum için Çevirmen olarak başlattı. Bir ay sonra muhabir oldum. 1 yıl sonra dergilerin sorumluluğuna getirildim. Doğruyu söylemek gerekirse başladığım gün niyetim 35 yaşında Cumhuriyet’in Genel Yayın Yönetmeni olmaktı. Çünkü Hasan Cemal 26 yaşında genel yayın yönetmeni olmuştu. Ben 35 yaşında olmalıydım. Ben başladığımda görsel basın sadece TRT’deydi. Öyle bir niyetim de yoktu. Mesleğinizde hedefleyipte, gerçekleştiremediğiniz şeyler var mı? Cumhuriyet’in genel yayın yönetmeni olamadım. Mesleğinizle ilgili en çok nelerden keyif alıyorsunuz? Yazmak mı size daha çok keyif veriyor yoksa televizyonda program yapmak mı? Tabii ki, yazmak. Televizyon boş bir iş. Uçup gidiyor. Yazı kalıyor. Okunduğum müddetçe yazmak isterim. Fatih Altaylı neler okur? Neleri izler? Nerelere gider, nelerden hoşlanır? Biraz hobilerinizden söz edebilir miyiz? Çok okurum. Haftada en az iki üç kitap. Dün Benim Hüzünlü Orospularım’ı bitirdim. Marquez’in Seyahati çok severim. Her yere giderim. Ama Paris’i özellikle çok severim. Hobi dersek golf oynuyorum. Akşamları sadece yemek için dışarı çıkarım. Gürültü, patırtı, kalabalıktan nefret ederim. Sıkı bir Galatasaray’lısınız Galatasaray’ın kulüp yapısı ve futbol takımı olarak ayrı ayrı bugünkü durumuyla ilgili yorumunuzu alabilir miyiz? Futbol takımı çok da önemli değildir. Parayı basarsınız kurulur. Biraz şans, biraz rakiplerin durumu futbol takımının başarısını belirler. Önemli olan kurumsal olarak kulübün yapısıdır. Hedefleri, bu hedeflere ulaşmak için belirlediği yöntemlerdir. Galatasaray’ın bugünkü sorunu burada. Başkan’ın vizyonu yok. Modern kulüp nasıl olur, nasıl yönetilir bilmiyor. Yanında da bilen yok. Bir grup hevesli adam ama işi bilmiyorlar. Kulübe bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için bir yöntem geliştirmiyorlar. Günlük sorunlarla kendilerince uğraşıyor ve bunu başarı zannediyorlar ki, en vahimi de bu. 2000’li yılların başında ülke futbolunda ve Avrupa’da sportif başarı açısından tavan yapan Galatasaray, neden çizgisini daha uzun bir süre koruyamadı? Çünkü Galatasaray batıya açılan pencere de olsa, sonuçta bir Türk kurumu ve başarıyı hazmetmek zor. Faruk Süren gibi bir adamı yıkıp devirdik. Neden? Tek nedeni var kıskançlıktan. Faruk Süren’in ufku ve projeleri, klüp üyelerinin ve kendini kulübün sahibi zannedenlerin ufkunu ve becerisini aştı. Onlar Galatasaray’ın gerisinde kalınca, yetişmeyi değil, Galatasaray’ı geri kendilerine doğru çekmeyi tercih ettiler. Özhan Canaydın bu düşüncenin ürünüdür. Bizim olsun, küçük olsun, az başarılı olsun ama biz yönetelim. Liseli, bir grup kısır adamın düşünceleri bunlar. Ve ne yazık ki, bunlar aslında lisenin genelini temsil etmiyorlar fakat kendilerini lisenin temsilcisi gibi görüyorlar. Ben de liseliyim ama en büyük mücadeleyi yıllardır bunlara karşı veriyorum. İçeride ve dışarıda futbolda hangi teknik adamları ve hangi takımları beğeniyorsunuz? İçerde Fenerbahçe’yi ve Gençlerbirliği’ni beğeniyorum. İçerde en beğendiğim teknik direktör bizimki, Eric Gerets. Dışarda Maurinho ve Wenger. Fenerbahçe’den ne istiyorsunuz? Ya da onlar sizden ne istiyor? Ezeli rekabet ama ebedi dostluk derler. Kişisel olarak Galatasaraylı Fatih Altaylı kimliğinizle sizin Fenerbahçe camiasıyla pek yıldızınız barışmıyor. Yanılıyor muyuz? Neden? Ben Fenerbahçe’den bir şey istemiyorum. Eski günleri istiyorum. Sıraya birlikte girip, içerde herkesin kendi tribününe oturduğu günleri. Bu işi ben bu hale getirmedim. Biz çocukken Fenerbahçe Başkanları bizi Kalamış’ta yemeğe çağırırdı. Ellerini öperdik. Saygın adamlardı. Ali Şen’den sonra bu işler bozuldu. Sonrası daha da beter oldu. Aziz Yıldırım geldiği zaman onu destekleyen tek yazar bendim. Tesisleşmesini, kulüp için yaptıklarını hep övdüm. Defalarca arayıp teşekkür etmiş, dert yanmıştır. Ama sonra değişti. Yanına bir grup mafyavari adam topladı. Garip biri oldu. Tabii bir de benim Galatasaray’ın haklarını koruyan bir ses olarak varolmam bazılarını rahatsız ediyor. Köpeksiz köyde, değneksiz dolaşmaya alışmışlardı. Biraz onu bozdum belki. Ama işin ilginci benim yakın dostlarımın pek çoğu, en yakın iki çalışma arkadaşım fanatik Fenerbahçeli. Kısa bir süre önce Doğan Grubu’ndan, yıllardır yazmakta olduğunuz Hürriyet’ten ayrılarak Sabah’a geçtiniz? Nedenlerini bizimle paylaşır mısınız? Nedenlerini çok anlattım. Anlayan anlıyor, anlamak istemeyen onca şey dedi sonra oraya geçti diyor. Kanal D’de başarılı bir iş yapıyorduk. Reytinglerde de saygınlıkta da iyi noktadaydık. Magazin haberi yapmıyor, buna rağmen zirveyi zorluyorduk. Masraflarımız az, gelirlerimiz yüksekti. Haber önüne ve içine ilk kez reklam alma cesaretini göstermiştik. Ve bencilce davranmadan kanala katkı sağlıyorduk. Buna rağmen nedenini anlamadığım bir biçimde görevden alındık. Bu da olabilirdi ama bunu internet sitelerinden öğrenmek ağırıma gitti. Böyle bir şey yapılacaksa, bu görevi bana veren Aydın Doğan’ın almasını beklerdim. Olmadı. Onurumla oynandı. Aslında ilk gün bırakmam gerekirdi fakat sorumluluk bilincim ağır bastı. Birand’ın göreve başlayacağı güne kadar ekibimle işi götürdüm. Birand gelip devralınca bıraktım. Bana “Saygı göstermeyen” bir yerde kalmamak için ayrıldım. Sabah’a geçmeseydim, başka yere geçer veya başka bir iş yapardım. Şimdi bazıları diyor ki, Sabah’a onca şey yazdı sonra Sabah’a geçti. Ben onca şeyi Dinç Bilgin için yazdım. Çünkü kamu kaynaklarını kullanıyordu ve sonrasında da batırdı. Turgay Ciner’e ise orayı satın alması gerektiğini yazdım. Satın alınca da şimdi medya patronu oldu dedim ve gidip tebrik ettim. Aynı şeyi Aydın Doğan da söyledi. Sabah’ta ya da daha geniş kapsamda yeni yayın grubunuzda neler yapacaksınız? Ne gibi projeler var kafanızda veya sizden istenilenler neler? Televizyon ve radyo alanında, yani elektronik medyada büyümeyi hedefliyoruz. Bir büyük kanal daha almak veya kurmak istiyoruz. Bir kaç radyodan oluşan bir grup oluşturacağız. Hem buralarda yöneticilik yapacağım hem de gazetede yazarlık. Sonrasına bakacağız. Türk basınında genel olarak meslektaşlarınızdan kimleri beğeniyorsunuz? Kimleri okuyor, izliyorsunuz. Beğendiğiniz TV programları, kaçırmadığınız ya da ilgiyle izlediğiniz bir dizi var mı? Spor basınında kimleri beğeniyorsunuz? Saymak uzun sürer. Hıncal Uluç, Mehmet Barlas, Ertuğrul Özkök başlıcaları. Dizi olarak CSİ Miami ve Desperate Housewifes’ı, bir de House’u beğeniyorum. Ünlü biri olarak dışarıda özgürce her istediğinizi yapabiliyor musunuz? Yapmak isteyip de yapamadığınız şeyler oluyor mu? Bugünkü halinizden ve konumunuzdan memnun musunuz? Yoksa daha sakin bir yaşamı mı tercih ederdiniz? Genelde sakin bir yaşamım var. Akşamları bazen bir yemeğe çıkarım. Arkadaşlarımızla evde otururuz. Hafta sonlarını da evde kızımla geçirmeyi veya kızımla bir şeyler yapmayı seviyorum. Size spor camiasından birkaç isim sayacağım, onlar hakkında neler düşünüyorsunuz? Her biri için birkaç kelimeyle çok kısa bir değerlendirmeler alabilir miyim? Hıncal ULUÇ, Özhan CANAYDIN, Aydın DOĞAN, Aziz YILDIRIM, Şenes ERZİK, Yıldırım DEMİRÖREN, Turgay CİNER, Şansal BÜYÜKA, Yavuz KOCAÖMER Hıncal Uluç: Değişik düşünce üreten sevdiğim bir dostum. Özhan Canaydın: 25 yıllık dostum, ağabeyim, beceriksiz bir Galatasaray Başkanı Aydın Doğan: Spor camiasından değil ama uzun yıllar keyifle çalıştığım müesseselerin sahibi, eski patronum. Kötülüğünü görmedim. Aziz Yıldırım: Giderek tarzı bozulan bir adam. Yıldırım Demirören: Beşiktaş’ın şanssız Başkanı. Şenes Erzik: Çok eski dostum. Türk sporun yetiştirdiği en iyi yönetici Turgay Ciner: Uzun yıllardır tanıdığım, tanıdıkça sevdiğim ve çok iyi anlaştığım, tarzlarımızın çok uyuştuğu yeni patronum. Şansal Büyüka: Türk sporunu en iyi tanıyan, yanlış anlaşılmasın ama spor mafyası diyebileceğim sevdiğim bir meslektaşım. Yavuz Kocaömer: Sporda ve toplum hayatında herkesin uzak durduğu kesimlere el uzatan örnek spor adamı. Popüler her kişinin herhangi bir konuda topluma vereceği mesajlar mutlaka bir noktada alıcı bulacaktır. Hele bu kişi Fatih ALTAYLI olursa… Sizin engelliler konusunda topluma bir mesajınız var mı? Engelli olmakla, sağlam olmak arasında bazen sadece bir milisaniye olduğunu unutmamamız gerek. Engellilerin de sosyal yaşama katılmalarını sağlamak ve bunu kolaylaştırıcı her türlü önlemi almak hepimizin görevi olmalı Aslında size engelliler konusunda çok fazla ilgilenmediğiniz için biraz kırgınız. Yeni yayın grubunuzda Tesyev’le ilgili bir projeniz olabilir mi? Vakit sorunum var ve Allah’tan bu işle ciddi ilgilenen dostlarımız var. Vakfımız tarafından 2 YTL satılan kartlarımız var. Eğer bir programınızda bu kartları anlatırsanız bize büyük destek verirsiniz. Çünkü bu kartların satışından elde edilen gelir, Üniversitede okuyan engelli gençlerimizin protezlerinde kullanılacak. Söz anlatırım.. Tesyev’in mütevelli üyesi olarak, engellilerle ilgili söylemek istediğiniz bir şeyler var mı? Yeterince zaman ayıramadığım için özür dilemek isterim. Zaman ayırdığınız için teşekkür eder, göstermiş olduğunuz başarılarınızın devamını dileriz. Asıl sizin başarılarınız sürsün. Sizin ki, daha önemli ve gerekli. Ceyda Yıldırım

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...