Müzik piyasasında elde ettiği başarıların ardından televizyona geçiş yapan ve Unutma Beni adlı diziyle oyunculukta da yetenekli olduğunu gösteren Metin Şentürkle gözleri, sanatı ve gelecekteki planları hakkında konuştuk. Kahkahaların eksik olmadığı röportajda ünlü sanatçı sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

Türkiye gibi, engelli vatandaşların yaşama savaşı verdiği ve sosyal yaşamda büyük zorluklar çektiği bir ülkede, görme engelinizin üzerine giderek hem insanların sempatisini kazandınız, hem de engellilere olan bakışı değiştirdiniz...
Metin Şentürk: Bir şeyi düzeltelim hemen, belki insanların gözünde değerimi arttırmış olabilir ama, sempati zaten varsa vardır. Çabayla kazanılmaz.

Bu süreç içinde engelli insanların size tepkileri oldu mu?
Metin Şentürk: Evet tepkileri oldu, bildiğiniz gibi ülkemizde olaylara çok yakın olanlar da var, çok uzağında kalanlar da var. Bizim kader arkadaşlarımız içinde de var. Bir seçim süreci de yaşadık. Adaylığımız sırasında bir kısmı şöyle de düşünüyordu; “Metin Şentürk artık şöhret, Metin Şentürk artık iyi yaşıyor. Artık bizim sorunlarımızı bilmez”. Ben de diyordum ki “Ben gökten zembille inmedim ki. Ben iyi yaşantıyı sizin bugünkü halinizdeki mücadelelerle elde ettim.
Eğitim hayatınız nasıl geçti? Ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Metin Şentürk: 16 senelik bir eğitim hayatım oldu, bunun da 7 senesi yatılı olarak geçti. 16 yıllık eğitim hayatımın da 11 yılı tamamen sosyal içerikliydi. Yani, tamamen gören insanların arasında, onların bana uyum sağlamasıyla değil, benim onlara uyum sağlamamla geçti. Bir noktadan sonra insanlar şunu unutuyordu; bugün Metin Şentürk şöhret, lüks yaşıyor gibi bazı kulplar da takıyorlardı ve ben onlardan kendi anlamlarında soyutlanmış oluyordum. Ama gerçek o değil tabii. Biz anlatabildiklerimizi anlatıyoruz, anlatamadıklarımızı bildikleri gibi düşünsünler diyoruz. Önemli olan gerçeğin ne olduğudur. Gerçek de ortada. Onlara örnek olduğumu düşünüyorum. Bir kısmının beni ne aşamada gördüğü pek de umrumda değil, çünkü doğru bir tanedir.

Türkiye`de insanlar engellilere nasıl davranacaklarını pek bilmiyorlar. Bu anlamda sizin önemli bir misyonunuz var...
Metin Şentürk: Bazı tabuları yıkmakta katılıyorum, doğrudur. Bazı insanların, benim için ailemin yanında, eşimin dostumun yanında el işaretleriyle “Görüyor mu, görmüyor mu” hareketleri yaptıklarını hissediyordum. Ama şimdi insanların yanıma gelip “Vaaay, baba beni nasıl görüyorsun, görmüyor musun” demeye, espriler yapmaya başladılar. Bu nasıl oldu, kendiliğinden olmadı tabii. İnsanlara espirilerle yaklaşa yaklaşa, onlara “Bakın kardeşim bu işin gerçeği bir tanedir. Herkes kendi gerçeğini yaşamaya alışmalıdır” zihniyetini alıştıra alıştıra bunu kazandırdık. Mesela Türk filmlerine bakın, kendi kamuoyumuzu kendimiz yanlış yönlendirmişiz. Mesela adam sağlıklı, işadamı, bir araba çarpırıyor, adam kör oluyor, dilenci oluyor, tuvaletçi oluyor. Ama kardeşim oldu mu bu? Türk filmlerinde görmeyen adam mutlaka sonra görmeye başlıyor...
Metin Şentürk: Bir kere pasifize ediyoruz, önce kör oluyor ve işe yaramaz hale geliyor. Sonra, gözü açılıyor ve “Allah, ne oldu bu adama böyle” deniyor. Hakkınızda yıllarca “görüyor mu görmüyor mu” tartışmaları yaşandı.
Bu sizi nasıl etkiledi?
Metin Şentürk: Bu beni nasıl etkiliyor biliyor musun, çok gülüyorum.

Peki ilk başlarda mutlaka ispat etme çabasına girmediniz mi?
Metin Şentürk: Bunun ispat edilecek bir yanı yok ki. Şimdi bir kere benim yaptığım iş, müzik. Müzik neyle yapılır, duygularla, hislerle yapılır. Yani müziğin gözlerle, görmeyle hiç alakası yok. Eğer ben pilot falan olsaydım, şaşırırdı insanlar doğal olarak. Çoğu insan gözlerini kapatır şarkı söylerken, enstrümanını icra ederken. Yani bu işe adapte olmak için. Ben bunu gözle bağdaşan birşey olarak görmediğim için neden bu beni etkileyecek. Umurumda değil, gülüyorum sadece. Ama işin daha garip yanı var, ona içerliyorum. 12 yıl önce, 90 yılında adamın biri çıkmış, birşeyleri başarmış, öyle böyle şaşırılmış, “Aaa nasıl başardı” denmiş, sonra hala bazı gazeteci arkadaşların bana gelip bu soruyu sormasına deliriyorum.

İlk bestenizi ne zaman yaptınız?
Metin Şentürk: 1985 yılıydı sanıyorum. 87de de Gülhane Altın Lale ödüllerini kazanmıştım. “Senin İçin” adlı şarkıyla, hala hiçbir kasetime de koymadım. 1987de Gülhane Etkinlikleri kapsamında Altın Lale Ses Yarışması yapılmıştı, orada o şarkıyla katılmıştım.

Televizyona verdiğiniz demeçlerde veya katıldığınız programlarda körlerle ilgili atasözlerini çok kullanıyorsunuz. Ve bu sözleri sanki nazire yapar gibi kullanıyorsunuz...
Metin Şentürk: O benden kaynaklanmıyor. Bana diyorlar ki körle yatan şaşı kalkar. Ben onu pek kullanmıyorum mesela. Çok da saçma olan var. Daha hiç kimseyi şaşı yapmışlığım yok.

Küçükken, okulda okurken, arkadaşlarınız arasında yine aynı şekilde şakalar yapıyor muydunuz?
Metin Şentürk: O zaman zekam bu kadar gelişmiş olamazdı tabii, ama o zamanki şartlar içinde muziptim. Sonradan bir şekilde kabuk değiştirmedim. Sonradan sempatik olmak, sonradan hayata bağlanmak, sonradan espri anlayışınızın gelişmesi... Bir insanın yapısı vardır, doğarken yapısı neyse o gelişir. Belki bende de o süreç içinde bazı şeyler gelişti. Ama ben bugünkü gibi hayat dolu neşeli, insanları harekete geçirmeyi seven bir tiptim. Bugün de öyle devam ediyor.
Ailenizin ilk günden bu yana size karşı yaklaşımı nasıl oldu?
Metin Şentürk: Bir kere şuna inanıyorum, bir insanın bir yerlere gelmesinde aile faktörü çok önemli. Bir yere gelememek için de aile faktörü çok önemli. Yani ailenin insan hayatında çok önemli yeri var. Müspet ya da menfi. Bu konuda kendimi şanslı adlediyorum. Bir dönem ağabeyim devamlı benimleydi. Şimdi devir teslim yaptık. Abimi evlendirdik, kardeşim yanımda. Yanımda olan diğer insanlar da manevi kardeşlerim. Yeni arkadaşım yok gibi. Ekip arkadaşlarımın hepsi 10 sene, 13 sene, hatta ben o şöhret diye tabir edilen noktaya gelmeden önce de dostlarımın şu anki ekip içinde olması söz konusudur.

Aile gibiyiz hepimiz. Anne ve babanın ne kadar önemli faktörler olduğunu görüyoruz...
Metin Şentürk: Daha enteresınını söyleyeyim. Benim annem okuma-yazma bilmiyor. O dönemde kendini yetiştirememiş. Hala da okuma yazma bilmez. Ama, nasıl olmuş 30 sene önce, bugün bile birçok düzeyli ailenin, nerede körler okulu var bilmeden, çocuğunu götürecek yer bulamazken, 30 sene önce o zihniyetle beni nasıl oraya yerleştirmiş. Çünkü bakıyorum, ben öyle bir şansa sahip olmasaydım içimdeki cevher ne kadar fazla olursa olsun, annesinin dizinin dibinde oturan bir çocuk olacaktım. Demek ki oradan yola çıkınca, hayatımın mimarı olarak annemi görüyorum. Ailemin çok önemli bir faktör olduğuna bir defa daha işaret etmek istiyorum.
Müzik çalışmalarınız ne durumda? Bu aralar televizyona daha ilgilisiniz.
Çalışmalarınız ne durumda?

Metin Şentürk: ”Unutma Beni” isimli bir diziye başladım. Şevket Altuğ ile birlikte. “Eşkiya”, İkinci Bahar”, “Süper Baba” gibi yapımların yapımcılarının dizisi bu. Türkiyedeki en iyi insanlarla çalıştık, çalışıyoruz da. Maalesef bir savaş sürecine girildi bu diziyle beraber. Ve ben hep şuna inanıyorum, Türkiye`de veya Dünyanın neresinde olursanız olun, doğru insan, doğru zaman ve doğru proje üçlüsü biraraya gelmezse, başarı zor geliyor. Bizim ülkemizde doğru insan var, doğru proje var, maalesef doğru zaman yok. Çünkü, her zaman kötü birşeyin olabileceği bir ülkede yaşıyoruz. Nitekim bir savaş sürecindeyiz. Savaş olmuyor, enflasyon oluyor, enflasyon olmuyor, hükümet devriliyor, birşeyler oluyor. Bu diziyi biz 6 yıldır bekliyoruz. 97 senesinde planlandı, gönül nikahı kıydık, belki bir sözleşmeye imza atmadık ama, ben kendilerini bekledim, onlar benimle birlikte çalışmak için projeyi tamamladılar. Ve 6 yıl, dile kolay, bir projeyi bekliyorsunuz, işi tamamlıyorsunuz, herşeye katlanıyorsunuz, sonra bir savaş sürecine giriliyor, televizyonlar ekonomik sıkıntıya düşüyor. Bir anda herşeyin boşa gitme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını görüyorsunuz. Ama en önemli şey müzik. Müzikle çıktık, müzikle devam edeceğiz. Bu proje bir deneme değil, çok profosyonel bir çalışma. Ama iddia ediyorum ki, “Unutma Beni” projemiz ne kadar badirelerden geçerse geçsin, Türkiyede çok büyük ses getireceğini ispatlayacak bir proje olacak.

İlk sinema deneyiminiz “Kahpe Bizans”...
Metin Şentürk: Evet orada güvenilir bir gözcüye ihtiyaç vardı.

Bir sinema filminde başrol teklifi gelse kabul eder misiniz?
Metin Şentürk: Şu anda tüm saplantımız “Unutma Beni” dizisi, bu dizi tutacak. Bu dizi sesini getirecek, insanlara gösterecek. Gerçekten dünya sinemasında, kör olarak aktörlük bazında bu işi yapan yok. Ünlü aktörler rol gereği körü oynayabilirler, felçli birini oynayabilirler ama gerçekten görmeyip film çevirme eğilimine, bu işin içine girip, bulunduğu ülkenin en iyi insanlarıyla çalışıp, en doğru projede yer alıp, bunu da en iyi şekilde ortaya koyan birini ben bulamadım, araştırdım yok.
O zaman dünyada öyle bir disiplin yok...
Metin Şentürk: Öyle bir disiplinden ziyade, demek ki bizim kader arkadaşlarımız içinde böyle bir medeni cesaret de yok. Çünkü, ben orada oyunculuk yapmadım, en doğal halimle bulundum. Ama bazen esas oyunculuk, o doğallığı ortaya koyabilmek. Dolayısıyla o medeni cesareti gösterebilmek önemli. Bazen insanlar “görüyor” diyorlar. İnsanlar ne istiyor, bu bardak burada, bizim bazı görmeyen arkadaşlarımız kendilerini çok iyi yetiştirememişler, bu bardağı alırken dökmeliler, çünkü karşıdaki onu bekliyor. Ben bu bardağı alıp, içip, dökmeden yerine koyunca “Adama bak ya, görüyor” diyorlar. Ben Ortaköyde tavla oynuyorum. Arkamdaki masadan duyuyorum “Görüyor musun bak, adam nasıl göz göre göre bizi kandırıyor.” O zaman ben diyorum ki “Görmüyorum, ama tavla oynayabiliyorum diye şaşırıyorsun. Görüp de tavla oynayamayana ben şaşırıyor muyum? ” Yani böyle bir mantık var mı? Ben kendimi geliştirmişim, oynuyorum. Niye bana böyle bir damga vuracağına takdir etmiyorsun ki?

Aktörlük işinde daha da ilerleyip, gören bir insanı oynamayı düşünür müsünüz?Metin Şentürk: Onu da yapacağız. Öyle bir senaryoyu geliştirdiklerinde onu çok başarıyla yapacağıma eminim. Dedim ya “Yaparım”. İnanmak başarmanın yarısıdır. Çünkü benim hayatımda, sosyal hayata adapte yaşadığım için öyle bir yan var zaten.

Son seçimlerle politikaya atıldınız. Farklı bir kulvara geçtiniz. Bu bir deneme miydi, devam gelecek mi?
Metin Şentürk: Bu bir deneme değildi. Bu politika da değildi. Bu sadece benim misyonumun bana yüklediği görevleri yerine getirmekti. Birileri bu yolu açmalıydı. Çünkü Türk Siyasi Tarihi\nde bu konuda tutukluk ve bu insanlara kapalılık var. Yani bakın şimdi, Türkiyede 8-10 milyon sakat var. İstatistiklerin verdiği, 8 milyon civarlarında bir rakam söz konusu. Ben inanıyorum ki bu sayı 10 – 11 milyonun altında değil. Her yıl akraba evlilikleri, iş kazaları, trafik kazaları derken bu sakatlar ordusuna her yıl eklemeler oluyor. 8 milyonda kalırsak, hepsi anne babadan doğmuyor mu? Çarpın 3le. 25 milyon. Bu da Türkiye\nin %40ını kaplayan bir kitle. Türkiye\nin %40ını ilgilendiren bir meselenin, bu sorunun ne kadar umursamaz bir tavırla göz ardı edildiğini vurgulamak için o kulvarda yola çıktım. Şunu demek istedim, “Bu Türkiyede çok büyük bir sorundur. Kitle sorunudur. Ve bu kitle sorununa gözünüzü kapayıp, kulağınızı tıkarsanız olmaz”. 1923 e Cumhuriyet kurulmuş. Benim adaylığım diğer partileri harekete geçirdi de işte X parti de aday koydu, şu parti de aday koymaya çalıştı. Cumhuriyetin kurulmasından 80 sene sonra, ilk defa benim adaylığımdan sonra meclise bir kör girmiş. Bu kapıları açmış olduk. Bizim partilerimiz kaybetti, ama önemli olan davamız kazandı. Sonuçta, benim oradaki milletvekilliğim onurlu bir görev. Ama benim milletvekilliği ile şu anki halimden daha popüler olacak halim yoktu. Oradan gelecek maaşla geçinecek durumum da yok.
Bundan sonraki seçimlerde yeniden aday olmayı düşünüyor musunuz?
Metin Şentürk: Şu anki partimizin ve şu an mecliste bulunan arkadaşımızın ve parti içeriğinin neler yapacağına bakacağız. Bize ihtiyaç duyulduğu nokta, ortam bulursak yapılmayanları yaptırmak için yine denemeyi yaparız.Türkiyede engellilerden sorumlu bir Devlet Bakanlığı olmalı. 25 Milyonluk bir kitleden söz ediyorunuz. Türkiyede bütün bakanlıkları ayırıp bir dönem 36 bakanlığa çıkarmışlar. Orman Bakanı ayrı, Köy işleri Bakanı ayrı, Tarım Bakanı ayrı. Yani ormanlara bakıyoruz da insanlarımıza bakmayacak mıyız? 25 milyonluk bir kitleden söz ediyoruz. Neden engellilerden sorumlu bir Devlet Bakanlığı olmasın? Avrupa Birliği\ne girmekten bahsediyorsak, Avrupa Birliğine uyum yasalarına uymaktan bahsediyorsak bu sorunun bir insan hakları sorunu olduğunu unutmamalıyız.

Hayat hikayenizi kitap haline getirmeyi düşündünüz mü?
Metin Şentürk: Öyle bir düşüncem var ama, hayatımın temposunu biraz düşürdüğüm bir zamanda...

Yarın sabah kalksanız ve gözleriniz görüyor olsa?
Metin Şentürk: Herşey allak bullak olur. Bütün düzenimiz bozulur. Bir daha, tekrar kör olmaya uğraşırım.

METİN ŞENTÜRK

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...