Müjdat Gezen

Tiyatro Dünyasının Duayeni Sevgili Müjdat Gezen sorularımızı Vakfımız Tesyev için içtenlikle cevapladı.

-Henüz 10 yaşında iken bir ilkokul piyesinde rol almanız ve aynı yıl Doğan Kardeş Dergi’sinde yayımlanan şiirlerinizle başlayan sanat yaşamınızda 52 yılı geride bıraktınız. Müjdat Gezen’i her zaman sanatçı kimliğiyle tanıdık bize biraz özel yaşantısıyla Müjdat Gezen’i anlatır mısınız? Nelere güler, neleri okur? Hobileri nelerdir? Ev yaşantısında nasıl bir insandır?

Öncelikle her türlü kitabı okurum. Çünkü mecburum. Özellikle tiyatro kitaplarını okumak zorundayım. Uzak Doğu Felsefesine, yaşama ait kitapları da severek okuyorum. Mesela en son bitirdiğim kitaplardan bir tanesi bu dediklerimle hiç örtüşmemekle birlikte, öğrencilerime ödev olarak verdiğim “Şu Çılgın Türkler” Turgut Özakman’ın kitabıydı. Ben bir günde 748 sayfalık kitaptan, 340 sayfasını okuyarak rekor kırdım. Televizyonda ise izlediğim kanallar ya National Geographic channel ya da kaşifler kanalıdır daha çok bu tarz kanalları izlemekten zevk alıyorum. Dizileri fazla seyretmeye zamanım olmuyor ama futbol maçlarını izlediğim zaman oldukça keyif alıyorum ve dinlendiğimi hissediyorum.

- Müjdat Gezen evde nasıl bir insandır?

Evde ben genellikle salonumda yaşarım. Gelen misafirlerimi salonda ağırlıyorum, salonda yemek yeyiyorum, salonumda resim yapıyorum, daktilom salonumdadır. Aslında geniş ve dupleks bir evim olmasına rağmen benim bütün hayatım salonda geçiyor ancak yatak odasına uyumak için geçiyorum. Çalışma odamın büyük bir bölümünü salona aldım.

-Eşiniz bu duruma bir şey söylüyor mu?

Eşimde şu anda Mimar Sinan Üniversitesi tiyatro dekorunda son sınıfa geçiyor. O da bana ayak uydurmak için aynen benim gibi yaptı salondaki büyük masada eşim çalışıyor her yer son derece dağınık. Bir konuğumuz geleceği zaman biraz toparlıyoruz ama ben o eski alaturka ailelerde olduğu gibi aman misafir gelir, salonu onlara ayıralım yerine, evin en güzel yeri salon, o halde orda yaşayalım mantığındayımdır.

-Sayın Gezen sizi tiyatroya çeken güç neydi?

Valla öğretmenim çok güçlü, kuvvetli bir kadındı o oldu. Çıkmak istememe rağmen bayağı bir güçle itti beni sahneye. 1953 yılıydı. İtiş o itiş ondan sonra bir daha sahneden inemedim.

-Müjdat Gezen Sanat Merkezi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi Ormanı, Müjdat Gezen Sanat Merkezi Huzurevi gibi sosyal girişimlerinizle farklı ve örnek adımlar attınız. Bu oluşumları gerçekleştirme fikri nasıl doğdu?

Benim küçük yaşlardan beri o tür şeylerim olduğunu söyler ablam. Ben tam anımsamıyorum ama küçükken de sokaktaki fakir, yaşlı kadınları öğlen yemeğe getirirmişim. Bir defasında annem kovmuştu beni onu hatırlıyorum dedi ki; evde yemek var mı, yok mu hiç sormuyorsun, önüne geleni eve getiriyorsun dedi. Biz Hırka-i Şerif caddesinde oturuyorduk. Ramazanın on beşinden sonra Hırka gösterime açılırdı ve orda çok dilenci olurdu. Bende onları yemek yedirmeye eve getirirdim. O günden beri böyle bir insanımdır. Annemde, babamda gizli yardımları seven insanlardı. Eğer birine yardım ediyorsanız sizinle, onun bunu bilmesi kafidir diye düşünürlerdi. Mesela ben huzur evinde hiç fotoğraf çektirmedim şimdiye kadar.

-Huzurevinin ve Sanat Merkezinin devamı için kaynağını nasıl buluyorsunuz?

Ben çok çalıştım 46 sene profesyonel hayatım var benim para kazandım. Bu kazandığım paraları geri döndürmek istedim bu oto galeri olabilirdi, arsa ticareti olabilirdi ben okul açmayı ve bunu yapmayı düşündüm ama tabii para böylece geri gelmiyor ama ben kendimi yaşatacak kadar parayı kazanmışım demek ki fazla zorlanmıyorum.

-Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin küçük yaştaki çocuklara yönelik kış ve yaz okulları uygulamasındaki amacınız nedir?

Bizim 7’den 70’e kadar 65-70 yaşlarında da öğrencilerimiz var. Sanat insanı onarıyor. Sanatın çok güzel yanları var onlar merak edip geliyorlar ve geldiklerine hiç pişman olmuyorlar. Bir gün 70 yaşındaki bir hanıma sordum niye geliyorsunuz? dedim. Bayan 3 aydır buradayım, hayata bakışım değişti. Eskiden altın günlerine giderdim, şimdi tiyatroya gidiyorum. Bir televizyon dizisini seyrederken başka gözle seyrediyorum, bu kadar zaman zarfında 4 kitap okuyup bitirdim ve hayatım değişti dedi. Sanat insanı onarır, güzeldir.

-Dünyanın en büyük aktör okulu olan Actor Studion’dan bize biraz bahserder misiniz?

Ben Amerika’dayken Actor Studion’un şubesini almak istedim vermediler. Amerikan Başkonsolos’luğuna başvurdum fakat onlar böyle bir şey yapmıyor, şube vermiyorlar dediler. 1 yıl sonra Amerikan Konsolos’luğundan beni aradılar. Dediler ki; Size maaşını, yiyecek, yatacak ve uçak parasını karşılarsanız, Actor Studion’dan bir öğretmen bulduk. Neal Flekman Colombia Üniversitesi Tiyatro, oyunculuk mezunu, Actor Studio eğitimli bir hocaydı. Bende ne yaptım Actor Studio’da eğitim görmüş Göksel Kortay, İsak Toros , Lale Gökyiğit gibi oradan eğitim almış hocaları, Amerika’lı hocanın yanına getirdim ve projeyi gerçekleştirdik.

-MSM’den birçok öğrenciyi mezun ettiğiniz. Öğrencileriniz çeşitli projelerde başarıyla görünce neler hissediyorsunuz?

Beni en çok gururlandıran bir öğrencimin bir sözü oldu Antalya Film Festivalinde bir ödül kazandı en iyi erkek oyuncu ödülüydü. Bana telefon açtı Antalya’dan hocam ödül aldık dedi. Ödül aldım değil, ödül aldık demesi beni çok duygulandırdı ve onurlandırdı.

-Türkiye’de sanata ve sanatçıya gereken önem verilmiyor deniliyor siz buna katılıyor musunuz?

Bu konuda öyle kesin yargılarım yoktur. Bazen veriliyordur, bazen verilmiyordur. Kimi ne veriliyordur, kimi ne verilmiyordur onun nedenlerine bakmak lazım. Yoksa tamamen toptan reddedip, Türk halkı değer vermiyor diye bir şey değil bu bence. Pekala verdiğine veriyor, vermediğine vermiyor Kimini çok çabuk unutuyor, kimini bağrına basıyor.

-Vefasızlığın olmadığını mı söylüyorsunuz?

Ben öyle nitelendirmiyorum siz onlara bir şeyler veriyorsanız, onlarda size onu geri döndürüyorlardır mutlaka. Ben felsefe olarak kabahat bende felsefesini kendi hayatımda ilke edindim. Birde tüm yaptıklarımda benden başka sorumlu yok. Çünkü biz şunu kolaylıkla yapabiliyoruz ki, çok yanlış geliyor bana eğer ortada bir başarısızlık varsa hemen topu bir başkasına atıp, bir başarı varsa sahipleniyoruz. Hayır. Yaptıklarımdan ben sorumluyum iyi, kötü, sevap, günah ve kabahat bende.

-Türkiye’de hala süregelen bir polemikte mankenden oyuncu olmaz. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Televizyon ve sinema için olabilir sinema yönetmen işidir. Öyle olmasaydı Ayı diye bir film olmazdı. Ayı diye filmde başrolü Ayı oynuyor bu tamamen yönetmenin işidir makas, kamera yönetmenin elindedir. Tiyatroda ise, Ayı’ya başrolü oynatamazsınız. Tiyatro; İnsanı insana, insanla anlatan bir sanattır.

-Sayın Gezen, biz sizi yıllarca Perran Kutman’la özdeştirdik. Uzun yıllardır da beraber göremiyoruz. İleride beraber bir projede sizleri yeniden görebilir miyiz?

Öyle bir teklif geldi bana Perran Kutman’la beraber oynar mısınız diye. Bende senaryoyu göreyim, eğer uygunsa tabi ki oynarım dedim. Perran Kutman çok iyi bir oyuncudur ve çok sağlam diyalog kurduğum, çokta iyi elektriği olan bir oyuncudur olabilir.

-Meslek hayatınızda sizi Müjdat Gezen yaptığına inandığınız bir rolünüz oldu mu?

Yok hayır. bazen çok istemediğiniz, çok beğenmediğiniz oyunları da oynarsınız Ben her oynadığım rolde o ceketi iyi giymeye, iyi taşımayı görev sayarım kendime ama artık şöyle bir lüksüm var, eğer çok beğenmiyorsam, çokta istemiyorsam oynamıyorum.

-Geleceğe yönelik farklı ve yeni projeleriniz var mı?

Gelecek yıl Kadir Has Üniversite’sinde bir tiyatro bölümü açıyorum. Bu bölüm İngilizce eğitimli olacak Al Pacino ve ya Robert De Niro gibi bir hocayı getirmek istiyorum. Onlarda Actor Studion çıkışlı bizim çocuklarda İngilizce eğitim göreceklerinden dolayı orda bir şeyler yapabilirler kanısındayım. İnşallah başarılı olur. Mutlaka pek çok anınız vardır. Bunlardan özel bir tanesini bizimle paylaşır mısınız? Anı deyince hemen aklıma gelmiyor. Perran Kutman’la , Münir Özkul’la, Toto Karaca’yla, Cenk Koray’la, Ulvi Uraz’la, Muammer Karaca’yla binlerce anım oldu. Sanki bir tanesini anlatırsam yaşayanlar anılır diye düşünürüm onun için anı anlatmıyorum.

-MSM’ye bir engelli gelip, oyunculuk adına ders alabilir mi? bunun için bir alt yapınız var mı?

Şüphesiz. Bir tek, bizim okulumuzda ve bütün konservatuarlarda tam teşekküllü bir hastaneden rapor isteriz. Benim hem yürüme engelli, hem de görme engelli iki tane öğrencim vardı biri çok meşhur oldu. Güray Karacaoğlu. Güray Karacaoğlu’nu Mimar Sinan Üniversitesi sınavında göz felci var diye almamışlar Ben aldım. Yarım Elma’da ve diğer dizilerde başrol oynadı ve de çok da iyi oynadı. Bana benim göz felcim var dedi. Biz de, seni yetenekli bulduk ve aldık dedik. Müzik bölümünde yürüme engelli bir öğrencimiz vardı çok güzel besteler yapıyordu yani bizim için böyle bir şey söz konusu değil.

-Engellilerle ilgili bir projede yer almayı düşünür müsünüz?

Ben Azmi diye bir dizide oynadım 50 gün boyunca tekerlekli sandalyede 13 bölüm çektim. Orda görme ve işitme engellilerle beraber oynadık. Oyun benim yakın plan çekimimle başlıyordu “Bu sadece benim değil, hepimizin hikayesi” diyordum. Kamera açıldığında yüzlerce tekerlekli sandalyede olanlar yeşil bir sahanın ortasında duruyorduk bu diziden de 11 tane ödül aldım.

-Bize son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Sizlere çok teşekkür ediyor, Yavuz Kocaömer’e de saygılarımı iletiyorum.

Röportaj: Ceyda YILDIRIM

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...