Yükleniyor...
TÜRKÇE ENGLISH DEUTSCH
Nev’i tanıyabilir miyiz ?
Ben Nev, yani Nevzat Doğansoy. Nev kelimesinin içeriği gereği türlü çeşit tarzıyla bu ülkenin bütün değerlerini, bütün zenginliklerini kucaklayan ve bunu müziğinde yansıtmaya çalışan ama yaptığı iş olarak kendi söz ve müziklerini üreten, bu müziklerle o seçtiği içerikleri en doğru ifade edecek kelimeleri ifade eden müzik tavırları seçen bir adam olarak üçüncü albümümle (Her şeye Rağmen – Sen Gibi – Işığım ve Gölgem) müzik yolculuğuna devam eden, bu ülkeyi çok seven bir vatan severim. Genel baktığınız zaman evet müzisyen, yaptığı iş itibariyle, kişinin niteliği itibariyle bu ülkenin bütün zenginlikleri türlü çeşitli. Bir gün efkarlı oluyorsun, biraz da alaturkalaşıyor, bir gün hüzünlü oluyorsun o biraz daha batı formunda oluyor. Bütün bunlar burada kendine has bir şekilde birbirinin içine giriyor ve çıkıyor. Bunu ifade etmeye çalışan, yeni bir tavır yeni bir üslup yaratmaya çalışan ama bunu toplumun kendi içinde yaşayarak çıkartmaya çalışan bir adamım.

Müziğe olan ilginiz ne zaman nasıl başladı?
Müziğe olan ilgim ilkokuldaki mandolin kursuyla başladı. Ailede annemin sesi çok güzeldir, ağabeyim müzik okuluna gitmişti ama benim gerçekten müziğe teslim oluşum ve bir enstrüman ile birlikte kendimi ifade etmeye başlamam üniversiteden itibaren.

Başarılı bir eğitim yaşamınız olduğunu biliyoruz. Ve sonrasında başarılı bir iş yaşamınız olduğunu da… Müziğin dışında biraz bundan söz eder misiniz? Hangi okulları bitirdiniz, iş hayatınızda neler yaptınız?
Ben İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Finans üzerine Financial Management diye bir İşletme İktisat Enstitüsünde bir bölüm vardı, oraya gittim. Ama o yıllarda yaz tatillerinde güneye gidip, harçlığımı çıkartmak için gitar çalıyordum, şarkı söylüyordum. Orada bir meslek oluşmuş, bir duruş oluşmuş. Bu tavır ve duruşu daha sonra hayatımın tercih noktasında gördüm. Şöyle ki; baktım ki hakikaten üretmeye başladım, üretken olmak gerçekten beni daha motive ediyor, daha var kılıyor. Daha da faydalı olabileceğimi düşündüğüm için müziğe geçtim. İş hayatına ilk girdiğim yıllarda Product Manager olarak çalışmaya başladım. Orada bir ürünüm vardı, ürünümle ilgili yatıp kalkıyordum. Onun üretiminden tutun da onun pazarlama satış faaliyetleri ve en son ondan sonraki takipleri. Bunların arkasında dururken, ya dedim ben bunların yerine neden kendi müziğimi üretip onun arkasında durup, onu sunup, ondan sonra onun devamında da yenilerini oluşturmayayım? Ve o günkü var olan şartlar da beni bir tercih noktasına getirdi. Müziği üretmeyi aslında, her ne şekilde olursa olsun. Ama elimden en iyi gelen şey müzik olduğu için ya da o an en yakın olan şey müzik olduğu için üretmeyi seçtim.


NEV


Yaşam sonuçta sizi bir yol ayrımına getirdi? Zorlandınız mı hayatınızı değiştirecek kararları alırken?
Zorlandım tabii ki. Sonuçta ben memur çocuğuyum. Başka bir eğitim gördüm ama önümde çok doğru örnekler, doğru modeller ve beni destekleyen rol modeller olmadığı için kendi içimdeki keşfi kendim yapmak zorunda kaldım. Bu biraz zaman aldı. Tabii ki işin geç olması bazen işi daha da anlamlı kılabiliyor. Ürettiklerin adına ya da sundukların adına daha doğru şekilde ifade etmende yardımcı oluyor. Ama hani bu noktada, o günkü yapılan, Türkiye’de yapılan müziğin içeriklerine baktığımız zaman, ki bu 90’lı yılların ortasından beri çok da doğru düzgün örnek olmasına rağmen gerisinde çok heyecan verici veya bir vade olan üretimler olmadığını biliyordum ve görüyordum. Burada diyorsunuz ki ben bunun neresindeyim ya da neresinde olabilirim. O zaman ne yapmam lazım. İçeriklerimi üretirken doğru hazırlanmam, doğru şeyler üretmem lazım. Müzikal sürecimde ilk şarkım “Zor” Tabii ki ailemde de bunun telaşı oldu. Bu adam ne yapıyor. Düşünsene bir sıfatın varken bir anda her şeyi bırakıp gidiyorsun müzik yapmak adına ve her şeyden vazgeçiyorsun. Ama orda çok önemli bir laf vardır. “ Her tercih bir vazgeçiştir “. Seçtiğiniz noktada bir şeyden vazgeçiyorsunuz. Her şeyin bir arada olmadığını fark ettim. Bir noktada bazı şeylerden vazgeçerek onlar içerisindeki anlamı büyüttüğün noktada çok çok daha kendini doğru yerde tarif ettiğimi ve doğru hissettiğimi gördüm. Ama kolay olmadı tabii, maddi manevi anlamda. Ama bu beni kişilik yaptı, beni ben yaptı.

2000’li yıllar sizin atılım döneminiz oldu. 2001’de ilk albümünüz, 2004’de ikincisi ve 2007’de üçüncüsü çıktı. Arada sistematik bir zaman dilimi olduğu görülüyor. Neden 3 yıl gibi bir süre?
Hepimizin günlük hayatımız içinde bir takım sorumluluklarımız var. Ailem içinde sağlık problemleri olan durumlar oldu. Bunlar beni psikolojik olarak çok etkiledi. Fakat bir kere bardağın dolması gerekiyor. Ben şeyi sevmiyorum. Abuk sabuk üretimler yapıp da ondan sonra insanlara özür dilerim o zaman öyle oldu demeyi sevmiyorum. Ben ondansa bardağımı doldurmayı tercih ediyorum. Mesela Işığım ve Gölgem. Gölgeyi tarif edebilmeniz için okumanız lazım. Hem de her yönüyle okumanız lazım. Gölgeyi edebiyatla tarif etmeniz, gölgeyi psikolojide tarif etmeniz, gölgeyi tasavvufta, gölgeyi modern sanatta, fotoğrafta, resimde tarif etmeniz gerekir. Bunu ararken, araştırırken o kadar çok güzel, kendi içinde tutarlı, organize, birbirine bağlı şeyler üretiyorum ki bunlar bana haz veriyor. Bunu hayatın içerisine nasıl içselleştiririm diye bakarım. Onunla ilgili. Bir albümün ana başlığı olmalı. Gölgeyi mesela ışığın eksikliği olarak tarif edersen eksik yanlarıyla da yüzleşmemiz gerektiğini fark edersin. Ya da onları reddedeceksin. Eğer eksik yanlarıyla yüzleşiyorsan eksik yanlarından hayat içerisindeki duruşlarını, romantizm, gerçeklik çelişkilerini, haklıyken haksız duruma düşürmeyecek protez tavırlarını, doğayla olan durumunu, ilişkini, toplum içerisindeki kurduğun ilişkiyi de görürsün. Mesela kelebek çok özel bir semboldür. Kelebeği anlatmalısın, kelebekteki gölgeyi anlatmalısın. Onlar arasındaki bağlantıları doğru tarif etmek gerekiyor. Işığım ve Gölgem albümü içerisindeki her şey düşünülüp taşınılarak, sindirilerek, birazcıkta kolaylaştırılarak hazırlandı. Çünkü Mevlana dedi ki, sen karşındakinin algıladığı kadarsın. Dolayısıyla kurduğum ilişkide büyük haksızlıklar edilmiş, büyük bencilliklerle yeterince donatılmamış toplumuma, ülkeme onların algılayacağı şekilde yaklaşmam gerekiyor. Benim bir misyonum var, benim misyonum da benim ülkemdeki insanların dinlediği müzik dalında boynunun yere eğilmemesi gerekiyor.

Geleceğe yönelik hedeflerinizden söz eder misiniz?
Gelecekle ilgili çok hedefler olabilir ama bir dua var “ Allahım yapabileceğim şeyler için güç kuvvet ver, yapamayacağım şeyler için sabır ver, ikisinin arasındaki farkı görebilecek kadar akıl ver” O akıl noktasında ne yapılabilecekse, gönlümüzün yettiği kadar onu yapmak isterim. Kendimi artık bir müzisyen olarak görmüyorum sadece. Müzik sadece bir araç. Amaçları doğru kılmakla ilgili, amaçlara ulaşmakla ilgili araçlardan bir tanesi. Birçok şey var bunun gibi. Bunların arasındaki bağlantıyı gördüm. Fotoğrafta, resimde, sanatta. Aslında her şey koskoca bir bütünün parçası ve birbiri arasında o kadar senkronlu çalışıyor ki. Bunun içerisinde ben kendi alanımda ne yapabilirim? Ülkeme müzik adına daha iyi örnekler vermek olabilir, iyi şeyler üretmek. Benim için en önemli şey üretmek. Bunları albümleştirebilmek. Kendi yaptığım ana işin dışında alternatif projelerde, alaturkayı biraz daha doğru bir yere – bir nevi alaturka – olarak bir tavra yönlendirmek. Çünkü kendi sosyolojimizi, etimolojimizi destekleyen çok doğru bir müzik tavrı, üslubu keşfetmediğimiz için dünyaya bunu sunamadık. Birilerinin müsvettesi olmakla devam ediyoruz. İngiliz müziği, Amerikan müziği vs. Bir de çok tutarlı ve anlamlı oluyormuş gibi geliyor. Yani rock müzik ya da diğer müzik tavırları adamların kendi müziği. Yani yurt dışına gittiğinizde rock müziği ayrı bir platformda olarak görmüyorsunuz. Bizse toplumumuzun geneline bütününe hitap eden bir müzik tavrı oluşturamadığımız için hep kategorizasyonlar içinde, birbirimizi ödüllendirirken ya da beğenirken bile kategorilere ayırıyoruz. Ben bu kategorilerin dışında olmak istiyorum. Bir nevi müzik olsun istiyorum. O yüzden ismime de Nev dedim zaten. Ben temiz bir deniz gibi olsun istiyorum müziğimi. Sığ tarafları olsun ama eğlenceli olsun yoz olmasın tamamen. Bir de derin tarafları olsun herkesi kucaklasın. Yani deniz herkese aynı denizdir. Herkes o denize girebilsin.

Müzik dışındaki hedefleriniz?
En büyük hedefim faydalı bir adam olmak. Müziğin dışında değil, müziği de içeriyor. Ama sırf müzik başlığının ötesine geçtiğim nokta şu, mesela fotoğrafa da merak sardım. Müzikteki tavırların, üslupların ve onun içerisindeki ilişkinin aynısının fotoğrafta da olduğunu gördüm. Baktığımda bir bütünü görüyorum. Bütünün içindeki alt başlıklar aslında bir sistem. Ve birbirinin içinde o kadar senkronlu, o kadar Allah’ın büyüklüğünü gördüğüm bir sistem ki, mistik bir bakış açısıyla baktığım zaman şöyle görüyorum. Işığım ve Gölgem’de olduğu gibi. Işık var, cisim varsın. Işığın ve cismin olduğun her yerde de bir gölge var. En büyük hedefim de ülkeme layık doğru dürüst üretimlerde bulunan bir adam olmak ve bu ülkede yeni bir müzik tarifiyle yeni üretimlerde bulunmak. Bu çok önemli. Yeni bir müzik tarifi.
Konuyu biraz değiştirelim, Herşeye Rağmen şarkısı nasıl ortaya çıktı?
Ben engelliler için bir şeyler yapmalı, bir şarkı üretmeliydim. Sosyal duruşun da bir tavrı olması lazım. Ne olmalıydı bu, bir slogan olmalıydı. Burada hiçbir bencillik aramaksızın onlar için bir şarkı yapmalı ve bu sloganı daha ötelere taşımam gerektiğini düşündüm. Çünkü benim için de öyleydi. Engel kavramını sadece şey olarak tarif ediyor zaten, hani görme engelliler, işitme engelliler, zihinsel engelliler, fiziksel engelliler veya diğer engel çeşitleri. Ama insanın içindeki içsel engeller var ya bir de. Elim ayağım var ama, şarkıda dediği gibi “ Karanlığı senin kadar iyi bilemem ama, bazen gördüğümden emin değilim” Görmüyorsan gözlerin varsa da görmüyorsun demektir. O gözlerin hakkını veremiyorsun demektir. Bir de işin diğer bir boyutu var. demek ki engel kavramı toplam bir kavram bu engel kavramını da tarif ederken münferit olaylardan daha çok kuşbakışı gibi her tarafından bakıp bunların içerisindeki organiği doğru anlamak ve bununla ilgili samimi çözüm önerileri yapmak. Bunun içinde doğru sloganlara doğru rol modellere ihtiyacımız var. Her şeye Rağmen öyle olsun.

Küçümsenmeyecek oranda engelli insanların yaşadığı bir toplumda sizin engelli insanlarımıza bakış açınız nedir?
Her Şeye rağmen adlı şarkımın sözleri bakış açımı açıklıyor. Her şeye Rağmen Karanlığı senin kadar iyi bilemem ama Aydınlığı gördüğümden bazen emin değilim Sessizliği senin kadar iyi bilemem ama Bakışların neler söyler anlar gibiyim Belki ne söylerim anlamazsın Seni çok sevdiğimi hissedersin bilirim Eğer koşmak sarılmak gelirse içinden Bil ki ben de öylesine hasretim ama olsun Her şeye rağmen her şeye rağmen Ayakta kalma savaşı bu engellere engellere rağmen Her şeye rağmen her şeye rağmen Var olma savaşı bu hayat bu engellere engellere rağmen Kelimeler pes eder de isyanların yenilirse gerçeğe bir gün Kendini yitik bir savaşçı gibi hissedersen eğer Kaç kez yıkılsak da kaç kez baştan başladık yolu yok Dalıp dalıp da gitsen de kim bilir nerelere sessizce Koca dağlar konuşmazsa ne far keder Durgun sular akmaz ama derindir bilirim Sen kim bilir hangi kavşakta bir başına Yüreğini al git kimseler olmazsa da yanında Her şeye rağmen her şeye rağmen Ayakta kalma savaşı... Yüzünde mutluluk çizgileri görmek isterim endişe yerine Sen gül ki güller açsın benim de gönlümde Ah şu engeller engelleri yıkmak geliyor içimden Boş sözlere gerek yok seni yanımda istiyorum Her şeye rağmen her şeye rağmen Ayakta kalma savaşı... Bir kere birincisi engeli doğru tarif etmek lazım. Engel nedir? Engel kaldırılması gereken bir şey. Kaldırılması gereken bir şeyse o zaman ben bunun neresindeyim. Önce kendimle ilgili, birey olarak kendi kendimi doğru tarif edebilmem gerekiyor. Müsvette olmaktan çıkıp tercihleriyle, vazgeçişleriyle, hayat bakış açısıyla, üslubuyla bir insan olmam gerekiyor, bir kişilik olmam gerekiyor. O kişilik olduğun zaman zaten, kedi içindeki engelleri kaldırabiliyorsan bu sefer etrafındaki engelleri de kaldırmaya başlıyorsun. Bunda öncelikle öncelik sırası eğer engelli kardeşlerimizse, onların elinden tutalım, onlar için hayatı kolaylaştıralım. Dengeli ve sağlıklı bir toplum yapısına gidebilmemiz için. Nasıl olacak bunlar? Doğru iletişim, farkındalık, bu farkındalıkları doğru yerde tarif edebilmekle olacak. Ben müzik yapmalıyım. Ben yaptığım Her şeye Rağmen – Engellere Rağmen şarkısıyla senede bir onları andığımız günde bunun bangır bangır ülkede çalınmasını istiyorum. Bunun 365 gün olması önemli ama en azından o bir günde benim müziğimin çalınmasını istiyorum. Kafa patlattım, ruhumu koydum. Her şeye Rağmen – Engellere Rağmen ayakta kalma savaşı var olma savaşı.

Onların ne gibi sorunları olduğuna ilişkin bilginiz var mı? Ya da bunu yorumlayabileceğiniz bir gözleminiz oldu mu hiç?
Karanlığı senin kadar iyi bilemem ama Aydınlığı gördüğümden bazen emin değilim Bunu şunun için yazmıştım; her sabah kahvaltı ederken mahallemden geçen bir tane engelli ağabeyim vardı. Onunla çok tanışmak istedim ama bir türlü yakalayamıyordum. Ama onu gözlemlerken yaşadığı şu sıkıntıyı fark ettim. Kadıköy – Pendik minibüs hattına geliyordu, Küçükbakkalköy minibüsüne biniyordu ama görmediği için sesini duyurarak minibüsü durdurmaya çalışıyordu. Küçükbakkalköy minibüsü o daha oraya gelmeden yaklaşık bir 10-15 metre önceden sola saparak başka bir güzergaha yöneliyordu. Ve ben daha sonra kahvaltımı bırakıp koşarak aşağı inip onu o minibüse bindirene kadar gerekirse pijamayla, çünkü başka türlü yetişemiyordum, onu minibüse bindirip ondan sonra tekrar eve gidiyordum. İşitme engellilerle ilgili çok enteresan bir olayım vardır. Eski bir flörtümün annesi işitme engelliydi. Yabancıydı eski kız arkadaşım, tatil köyünde çalışırken tanışmıştık. Bir gün tatil köyünün diskosuna girdiğimde annesinin çılgınca dans ettiğini görmüştüm. Hayatından çok mutluydu ve ilk başta yadırgadım. Nasıl olur dedim. Ama onların o titreşimi göğüslerinde hissettiğini o zaman fark ettim. Işıklara bakarak, o anın ambiyansını anlayarak, onların da duymasalar da dans ettiklerini fark ettim. Demek ki bizler böyle bir engelimiz olsa da içsel olarak bu engelleri aşabiliyoruz kimi zamanlarda. Yani o hanımefendinin bir diskoda benimle birlikte aynı neşe içerisinde eğlenmesi gibi. Ama onların da eğlenebilmesi için öyle bir ortamın olması gerekiyor. Bizler onların her şeyden önce motivasyonları ve moral değerleri ile ilgili neler yapabiliyoruz. Ve onlar beni her zaman şaşırtmaya da devam ediyorlar. Kadıköy’de 2 tane engelli gördüm, sarhoş olmuşlar ve birbirleriyle şakalaşıp, gülüşüyorlardı ama çok tatlılardı, yine trafikte kırmızı ışıkta beklerken gördüğüm 2 görme engelli kardeşimden birisi hadi geçelim derken diğeri dur geçmeyeli diye öbürünü çekerkenki yaşadığı ironi. Ya da ampute futbol takımının almış olduğu başarı beni çok gururlandırdı, koltuk değnekleriyle futbol oynayarak aynı heyecanı yaşıyorlar. İşte bunların moral ve motivasyonla ilgisi var. Biz toplum olarak neler yapabiliriz. Mesela bayramlarda köprüler bedava oluyor, madem para alınmayabiliyor, bir günü de engellilere ayırıp, o gün toplanan parayla engelli kardeşlerimizden birinin, ikisinin ya da daha fazlasının engelini kaldıralım. Ben engellilerle ilgili şarkı yaptım ve o zamanki engellilerle ilgili kuruma gönderdim niye kimse bana geri dönmedi. Engellilere sormak istiyorum. Ben onların kardeşiyken ben şarkımda onları tarif ederken niye bana sahip çıkmadılar.

Engelli insanlarımızın spor yoluyla rehabilitasyonu ve onlar için daha kolay yaşam şartları sağlamaya yönelik çalışmaları olan TESYEV’le tanışmanız nasıl oldu?
Benim TESYEV’le tanışmam Serdar Bilgili sayesinde oldu. Her Şeye Rağmen albümümü Serdar ağabey çok seviyormuş. Dolayısıyla bir vesileyle tanışma fırsatı bulduk, ben de onu BJK Başkanı olduğu zamandan beri duruşunu beğendiğim için bir araya geldik, dost olduk. Her Şeye Rağmen’i söylersek onun duygusal olarak ne kadar hassas olduğunu gördüm. Ve ben de o kadar hassasım. Ve o da beni TESYEV Yönetim Kurulu Başkanı sevgili Yavuz Kocaömer’le tanıştırdı. Yavuz ağabey’le tanıştıktan sonra da TESYEV’le tanıştım. Yani ben de bile var o eksiklik. Organizasyonlar yapılmıyor mu tabii ki yapılıyor fakat farklı vizyonlardaki insanları bir araya getirecek ilişki kurduracak durumların olması lazım.

Engelli insanlarımıza ve engelli insanlarımızın sorunları ile ilgili topluma bir mesajınız var mı?
Herkes kendi yaşadığını biliyor. Herkesin farklı zorlukları var. Ama hayatlarındaki en sıkıntılı anlarında ne olur benim şarkımı ( Her şeye Rağmen ) dinlesinler. Ben de onları o kadar çok seven bir kalbim. Binlerce, milyonlarca kalpten sadece bir tanesiyim. Ben bir müzik yaptım. O gün bunaldıklarında, daraldıklarında eğer müzik önemliyse, o gün kalplerine işleyebiliyorsa, onu dinlediklerini bir faydam olabilirse ben çok mutlu olurum, beni mutlu etsinler. En azından beni mutlu etsinler, beni mutlu ettiklerinde birini mutlu ettikleri için de onlar da mutlu olacaklardır diye düşünüyorum. O yüzden Her Şeye Rağmen, Engellere Rağmen.

Röportaj: Arzu Cantürk
Neden?
Çünkü mesela Türk Sanat Müziğine dokunmayalım dediler, bugün geldiği noktayı görüyoruz. Eskiden arabeskçilerle rokc’ılar birbirlerini yerlerdi şimdi birbirlerini ağırlıyorlar ve güzel de şeyler çıkıyor. Demek ki içeriklerimiz doğru bir şekilde böyle birleştirerek daha güzel bir iletişim tavrı bulabilseydik daha etkili olabilecekmişiz. Bunun içerisinde demek ki sosyolojik eksiklik var. 

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...