Prof. Dr. Işık Akgün, 1957 yılında İstanbul`da doğdu. 1981 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı`nda Uzmanlık eğitimine başladı, 1985 yılında "Uzman" oldu. Uzmanlık tezi Prof. Dr. Kemal Bayraktar yönetiminde "Rotator cuff lezyonlarında omuz artrografisi" idi. Aynı yıl A.B.D.`de "Orthopaedic and Sports Medicine Center"da ve Almanya "Orthopaedische Klinik St. Vincenz Hospital"da eğitim gördü. 1989 yılında Ortopedi ve Travmotoloji Anabilim Dalı`nda Başasistan olarak çalışmaya başladı. 1991 yılında İngiltere`de "The General Hospital Birmingham"da "Clinical Observer", Almanya`da "St. Josef-Stift Hospital"da "Visiting Fellow" olarak bulundu. 15 Ekim 1993 tarihinde "Doçent" oldu. Aynı yıl "International Arthrocopy Association" ödülünü kazandı. 1995 yılında Avustralya`da "University of Technology"de "Invited Visitor", 1996 yılında Amerika`da "SCOI"de "Visiting Fellow" olarak bulundu. Şubat 1997`de Amerika`da "University of Pittsburgh - Medical Center"da, 1998`de "Beth Israel Medical Center"da "Visiting Fellow" olarak eğitimine devam etti. 28 Şubat 1999 tarihinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi`nde "Profesör" kadrosuna atandı. Halen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı`nda çalışmaktadır. Evli ve iki çocuk sahibidir.

Bir ropörtajınızda ev kadınlarının genellikle evde yanlış çalıştıklarından, bundan kaynaklanan ağrılara maruz kaldıklarından söz etmiştiniz. Bunu biraz açar mısınız?
Maalesef toplumumuzda ev hanımları bence dışarıda çalışan hanımlardan daha çok çalışıyorlar. Ev işleri gören kişilerde bazı yanlışlıklar var ve bunları yaptıkları için de problemlerle karşılaşıyorlar. Hatta şöyle bir şey söyleyeyim size benim menüsküs yırtığı nedeniyle ameliyat ettiğim bayan hastaların büyük bir kısmı ev hanımı. Bana soruyorlar; “ben spor yapmıyorum, futbol oynamıyorum, tenis oynamıyorum niye benim menüsküsüm yırtıldı?”. Hiç alakası yok. İşte ev hanımlığında yapılan yanlışlardan dolayı oluyor bu. Ne demek bu; menüsküsü yırtan mekanizma, çömelip üst tarafı dizden itibaren döndürme yani rotasyon yapmadır. Dolayısıyla ev yaşantısında aşağıya eğilerek bir çekmeceyi çekmek, çekmeyi çektikten sonra ayağa kalkarken dönerek kalkmak veya yerden bir şey alırken yana eğilerek almak. Bunların hepsi menüsküs üzerine çok fazla yük bindiren ve sonuçta da bunları zedeleyen, dejenere eden hareketler. Onun için bir kere çömelmelere kalkmalara dikkat edecekler bu bir. İki; ağır kaldırma, eşyaları taşıyorlar, koltukların yerlerini değiştiriyorlar, çocukları taşıyorlar, çocukları alıp kucağında çocuğu taşırken yemek pişiriyorlar. Bizim toplumumuz böyle bir toplum biliyorsunuz yani çok haşır neşir, yana olmak isteyen bir toplum. O zaman ne oluyor, elimizdeki 10 kg’lık bir çocuk dizlerinize, kalçalarınıza 2-3 katı olarak biniyor. Hele bir de çocukla kucağınızda yürüyorsanız bu 2-3 misli dizinize ve kalçanıza biniyor demektir. Bir de kilonuz var, yani o 10 kg, 30 kg oluyor. 10 kg’lık bir çocukla merdiven çıkıyorsanız, bu 20 kat olarak yansıyor yani 200 kg. 10 kg’lık çocuk 200 kg dizinize yük veriyor. Tabi buna dayanmıyor, belli bir süre sonra dejenerasyonlar başlıyor. Diğer bir husus ev kadınlarında, bizim kadınlarımız çok meraklıdır yer silmeye. Şimdi gerçi biraz daha modernleştiler uzun sopalarla siliyorlar ama hala dizler yerde saatlerce yer silenler var. Hem diz kapaklarının arkasına, hem de diz içine aşırı yük binerek dejenerasyona neden oluyor. Bu çok yanlış. Diğer bir husus; oturma. Şimdi biliyorsunuz yeni bir moda ev kadınlarına bilgisayar başında vakit geçirmek. Ben hastalarımdan da biliyorum 4 saatini 5 saatini evde bilgisayar başında geçiren kadınlar var artık; ama yanlış oturarak, yanlış bilgisayar kullanarak. Bunlara da dikkat etmiyorlar. Monitör bir tarafta, boyunları yamuk, otururken kamburları çıkmış olarak oturuyorlar. Bu da tabi arttırıyor. Bunun için yapmaları gereken şey; dik oturup monitörleri göz hizasında olacak, kullandıkları klavyeler hemen yine önlerinde olacak. Eğer laptop’la çalışıyorlarsa; laptopları kucaklarına koyup, başları önünde çalışmayacak, yine göz hizasına yakın bir yüksekliğe koyacak, öyle çalışacaklar. Bunların hepsine dikkat etmek zorundalar. Onun için ev hanımları aslında bence en fazla yanlışı yapan ve buna bağlı olarak da problem yaşayan kişiler. Onun için dikkat etmeleri gerekiyor. Bunları illa yapacaklarsa da o zaman korunma yöntemlerini uygulamaları gerekiyor. Ne yapacaklar; o bölgelerin adelelerini kuvvetli tutsunlar. İşte belde adeleleri yüzerek veya egzersiz programıyla kuvvetli tutsunlar, dizlerinin etrafındaki adeleleri kuvvetlendirsinler, oturmalarına dikkat etsinler ve bu şekilde koruyucu olarak hiç değilse vücutlarını düzgün kullansınlar. Eğer illa ağırlık kaldıracaklarsa, ağırlığı eğilerek uzaktan değil, vücutlarına yaklaştıracaklar. Vücutlarına neredeyse sürerek kaldıracaklar, yani eğilip uzaktan bir ağırlık kaldırmak bele inanılmaz zarar veriyor. Bunlara dikkat etmek lazım. 


Prof. Dr. IŞIK AKGÜN


Menisküs yırtılmaları ya da fıtığa yol açan yanlış davranış ve alışkanlıklardan uzak kalabilmek için neler yapmak gerekir?
Şimdi bu az önce söylediğim konular menüsküs yırtıklarından korunma ve fıtık-bel fıtıkları için söylediğim şeyler hepsi geçerli. Çömelmelere dikkat edeceğiz, eğilmelere dikkat edeceğiz, çömeldikten sonra kalkarken dönerek kalkmayacağız, olduğumuz yerde düz kalkacağız, ağırlık illa kaldıracaksak vücudumuza yaklaştırarak kaldıracağız, asla uzaktan ağırlık kaldırmayacağız ve mutlaka bel adelelerimizi sırt adelelerimizi kuvvetli tutacağız. Yüzme bunun en güzel örneğidir, özellikle haftada 2 gün yarım saat sırt üstü yüzme inanılmaz bir imkan tanıyacaktır. Tabi ki aşırı kilo maalesef ciddi zarar veriyor. Onun için bunlara dikkat edip, günlük hayatımızı ayarlamamız gerekiyor.

Koşu bantlarının da tehlike saçtığını söylemiştiniz. Spor yaparken nelere dikkat edilmeli?
Koşu bantları doğru kullanıldığı takdirde faydalı olabilir ama bizde bu koşu bantları inanılmaz bir şekilde yanlış kullanılıyor. Nasıl mesela; siz tutuyorsunuz ben 1 saat koşuyorum diyorsunuz dışarıda veya toprakta. Aynı şeyi koşu bandında uygulamaya çalışıyorsunuz, yani yine koşu bandına çıkıyorsunuz 7 ile 8 ile 60dk. koşuyorsunuz. Kesinlikle yanlış bir şey. Niye yanlış; koşu bantlarının elastikiyeti toprak veya tartanla aynı değil. Siz yere her ayağınızı vurduğunuzda tepki olarak bilek, diz ve kalçanıza geliyor ve bu yüklenmeler belli bir süre sonra o kadar çok artıyor ki, büyük ağrılar ve kıkırdak zedelenmeleri başlıyor. Koşu bandını şöyle öneriyorum; haftada 3 gün veya gün aşırı yarım saat. Bu yarım saatte de tamamı koşu tarzında değil, daha çok yürüyüş tarzında ve sonra jogging tarzında ama yarım saati geçmemek kaydıyla ve gün aşırı. Ama burada da dikkat edilecek şey koşu bandının kalitesi. Şimdi eskisi gibi değil, eskiden koşu bantları sert bir yüzey üzerine bir bant dönüyordu. Şimdi tartanlar var artık koşu bantlarında ve 8 dereceli yumuşatmalar var. Bu tip koşu bantlarını kullanmalarında kesinlikle yarar var. Eğer daha fazla yapmak istiyorlarsa biraz korunmak için kollarıyla yanlara tutunarak koşarlarsa yükün bir kısmını hiç değilse kollara alırlar, direk dize ve ayak bileklerine binmez. O zaman biraz daha rahat ederler. Onun için yan kollukları tutmalarını tavsiye ediyorum. 
Engelli insanlarımızın spor yoluyla rehabilitasyonuyla ilgili düşüncelerinizi ve bu konuda dikkat edilmesi gereken noktaları öğrenebilir miyiz? 
Tabi bu çok önemli bir konu, bu son yıllarda biraz üzerinde düşüldü. Hep sağlıklı insanların spor yapması ve bunlardan korunmalar anlatıldı. Geçtiğimiz Ekim ayında 2008’de bir kongre düzenledim ben spor yaralanması kongresi ve burada ilk defa engelli sporcularda yaralanmalar ve bunlardan korunmalar diye bir panel yaptık. Bu panele Yavuz Kocaömer, Prof.Dr.Nevin Ergun, GS tekerlekli sandalye basketbolcuları ve ben katılmıştım. Yani hakikaten güzel bir paneldi, ilk defa böyle bir şey tartışıldı ve şansa da Çin Olimpiyatlarından sonra Paralimpik Oyunlarının arkasına geldi. Onun için bu konuyu biraz vermeye çalıştık ama maalesef bizim medyamız olsun, toplumumuz olsun duyarsız bu konuda. Salonlar bu tip konularda bomboş kalıyor ama bir tane futbolcu getiriyorsunuz, salon doluyor. Onun için çok üzücü tabi bu, ama gördüğüm kadarıyla artık spor kulüpleri de yavaş yavaş bu konulara eğilerek engellilerde sporu da gündeme getirecekler. Bir de engelli derken illa paraplejik veya bir ekstremitesi eksik olan kişi de düşünülmesin. Ön çapraz bağ ameliyatı olmuş ama artık profesyonel spor yapamayan da bir engelli veya kıkırdak problemi olmuş, aksayarak yürüyen bir kişi de engelli. Bu kişiler de spor yapabilir. Ne yapmak gerekiyor; bu kişilerin adele kuvvetleri, çalışan ekstremiteleri değerlendirilerek ona göre spor imkanları vermek lazım. Ama yine çok üzücü, yüzme yapmak isteyen kişilere, özellikle paraplejilerde bir tane bile asansörü olan, kaldıracı olan olimpik bir yüzme havuzu yok. Hiç yok. Kullanamıyorsunuz, dolayısıyla bu daha bizim önerimizden çok belli kişilerin bunu ele alıp yatırım yapması gerekiyor. Bu yatırım olmadıkça, engelli sporcularımıza yeterli ilgiyi vermemiz mümkün değil. Hakikaten mümkün değil. O yüzden Tesyev’i takdir ediyorum ve gerçekten çok iyi bir iş yapıyorlar. Kolu bacağı olmayan yüzücüler biliyorum, ya kolları yok bacaklarıyla yüzüyor, ya bacakları yok kollarıyla yüzüyor. İnanılmaz bir performans gösteriyorlar. Bunlar eğitiliyor, hakikaten çok hoş. İmkanlarımız çok yetersiz, onun için sakatlıktan korunmalarına gelene kadar bence o kişileri kullanma ve spora alıştırmamız önce önemli. Korunmaya gelince, bir Tekerlekli Sandalye Basketbolu’nda korunma; zaten o kişilerin üst ekstremiteleri çok kuvvetli. Düştükleri zaman en büyük problemler ortaya çıkıyor. Bunun için doğru enstrüman doğru sandalye ve kişileri antrene etme, bunlarla korunacaktır. Yüzmede de öyle, mevcut olan, kullanılabilir ekstremitelerin en iyi şekilde kullanılmasını sağlamak gerekiyor. Zayıf bırakmamak, devamlı çalıştırmak gerekiyor. Bu şekilde sakatlıklardan korunulabilir. 
 Türkiye’deki engelli insanların sorunlarına ilişkin gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız? 
Bunlar hep aynı konular, birbirine rastlıyor, paralel yani. Hangisinden bahsedeceksiniz, çok enteresan hastanelere gidin, engelli kişilerin tuvaletlere gitmesi bile bir problemdir. Çünkü hiçbir tuvalet engelliye göre düşünülmemiştir. Yani bırakın normal servisleri, ortopedi servislerinde bile tuvaletlerde basamak vardır. Tekerlekli sandalyeyle gidemezsiniz veya klozete oturduğunuzda kalkamazsınız, tutucular yoktur ve dengeleyici destekler yoktur. Hepsinin ayrı dizaynlarla yapılması lazım. Yurtdışına gittiğiniz zaman her yerde engelli tuvaleti görürsünüz ama bizim Türkiye’de çoğu yerde engelli tuvaleti yok bile. Olanlara da engellilerin girmesi mümkün değil. O sandalyeyi kaldırarak girmeniz gerekiyor bu bir, ikincisi; toplu taşımacılık. Bugün Türkiye’de bile son yıllarda birkaç tane otobüsümüz asansörlü. Onun dışında hiçbirine engelli birinin binmesi mümkün değil ve bunlar hep sorun hep problem. Veya bir sinema, bir tiyatro, açtığınız sosyal hizmete yönelik bölgeler.. Hiçbirinde engelliler düşünülmemiş, evlerde apartmanlarda hiçbirinde merdivenin yanında rampa yok. Eğer tekerlekli sandalye kullanıyorsanız nasıl çıkacaksınız? Bunlar aslında çok basit düşünülen şeyler ve nasıl siz bir garaj yeri garantisi istiyorsanız veya apartmanda olması gereken bir yangın merdivenini veya bu tip teferruatları istiyorsanız, engelli merdiveni, desteği, rampası istemek zorundasınız. Yarın öbür gün oraya bir engelli taşınabilir yani illa engelli yaşadığı zaman bunlar yapılmamalı. Onun için sorunlar çok fazla, engelli ne oluyor o zaman; eve kapanıyor, eve kapandığı zaman depresif oluyor, üretici olmuyor ve siz onu topluma kazandıramıyorsunuz. Onun için mutlaka bunları yapmanız gerekiyor. Diğeri; tekerlekli sandalye kampanyası bence çok doğru bir şey. Onları alamıyor insanların büyük bir kısmı. Onlara öyle destek olmak lazım, o sorunlarını öyle yok etmek lazım. Bir de bence halkı engellilere karşı eğitmek gerekiyor. Yani onlara böyle karşıdan bakıp acımasınlar. Yardım etsinler, başka türlü yardım etsinler. Sosyal olarak yardım etsinler ve bir şekilde bir yerlere baskı yapsınlar ve bu şekilde onların imkanlarını sağlasınlar. Yoksa böyle oturduğumuz yerden, bizde herkes engelli değilim diyor. Bir saniye sonra engelli haline gelebilir. 1 saniye.. 1 saniye beyninizde bir damar kanar, felç olursunuz, karşıdan karşıya geçerken araba çarpar 1 saniye içinde paraplejik olursunuz. Yani 1 saniyenize bakar engelli olmak. Onun için kimse şu anda sağlıklı olmasına güvenmesin. Onun için de bu sorunları iyi dile getirip, anlatıp destek olmak gerekli. Maalesef, ben yanılıyorsam düzeltin, paralarda görme engelliler için bir bulgu olduğunu bilmiyorum. Nasıl kullanıyorlar bu paraları? Yani çok basit bir şey paranın üstüne eliyle kaç lira olduğunu gösterecek bir işaret koyması lazım, var mı bilmiyorum ama son paralarda yoktu. Yani üzerine bir işaret koyacaksınız, o işarete bakacak, kaç lira olduğunu anlayacak. Son derece basit şeyler ama yok işte maalesef yok.

TESYEV’i ne kadar tanıyorsunuz? TESYEV hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? 
Tesyev’i ben 5 yıldır tanıyorum herhalde, bilmiyorum o kadar oldu mu. Tesyev’in kuruluşu ne kadar bilmiyorum ama ben bir 5 yıldır bizzat da işin içindeyim. Sağ olsun Yavuz Kocaömer tarafından bu tanışma imkanını buldum. Böylece de bu vakıfa girme ve onunla birlikte çalışma imkanı buldum. Onun için bir de Paralimpik Komitesini biliyorum, Olimpiyat Komitesini biliyorum. Paralimpik Komitesinde de sağlık danışmanı olarak görev yapıyorum. Onun için Tesyev’i çok iyi tanıyorum. Hastalarına bakıyorum, onlarla yardımcı olmaya çalışıyoruz. Çeşitli toplantılarda birlikte oluyoruz. Onun için Tesyev’in yaptığı işi çok takdir ediyorum ve asıl takdir ettiğim kısmı da şu; bu kadar art niyet olmadan, bu kadar iyi niyetle bir çalışma yapmak Türkiye’de çok zor, bunu yürütmek de çok zor. Siz istediğiniz kadar dürüst olun, istediğiniz kadar doğru olun, iyi iş yapmaya çalışın ama sizi engelleyeceklerdir. Sizi başka yollara sevk edeceklerdir. O yüzden ben Yavuz Kocaömer’i inanılmaz takdir ediyorum. Hiçbir şeye boyun eğmiyor, ağzına gelen her şeyi de söylüyor açık yüreklilikle. Sıkıysa karşı gelsinler diyor, çok doğru, hiçbir şey de yapamazlar. Çünkü her şeyi çok düzgün yapıyor, çok doğru yapıyor. Onun için Tesyev çok iyi yerlere layık bir vakıf bence. Teşekkürler. 

Röportaj : Ebru CİDA

TÜM RÖPORTAJLAR:

Yükleniyor...